Makaleler

kişisel gelişim

Özgüveni Tekrar Kazanmak  

Özgüveni Tekrar Kazanmak  

Özgüven, her durumda uygun ve etkili bir eylemde bulunma becerisidir. Hayatta bize zorluklarla başetmek için yarar sağlar. Özgüveni yerinde olan kimse, bir  şeyin üstesinden gelmenin mümkün olduğuna inanır. Etrafındaki kişilerin paniklemesini önler ve ilham verir.

Özgüveni olan kişi ne istediğini, nereye gitmek istediğini bilir. Yaptığı işlerde motivasyonu yüksektir. Öfke ve kaygı gibi zorlayıcı duygularının farkındadır ancak onların kendisini yenmesine izin vermez ve onlarla çalışır. İnsan olarak başarılarının farkındadır ancak mükemmel olmayı beklemez.

Kişinin özgüveni yüksekse, davranışlarında esneklik söz konusudur, duruma göre davranışlarını ayarlar, başkalarının görüşlerine de değer verir. Keşfedecek şeyleri olduğuna inanır ve öğrenme arzusuyla doludur. Stresle başa çıkmaya çalışır, kendine saygı gösterir. Bir hayat amacına sahiptir.

Peki  özgüveninizi geliştirmek için neler yapabilirsiniz ?

Yaptığınız işin değerini bilmeye çalışın ve iyi yaptığınız bir işin bilincinde olun.  Gerçekten başarılı olduğunuz bir alanda gelen takdiri kabullenin ve olumlu desteğin tadını çıkarmayı deneyin.

İyi olduğunuz konuların ne olduğuna karar verin ve o alanda kendinizi geliştirmeye çalışın. Bu belirlediğiniz alanda yapabileceğiniz şeyler için yeni hedefler koyun ve bu hedefleri gerçekleştirmek için harekete geçin.

Hayal edin! Hayalinizdeki kadın ya da erkek nasıl biri? O kişi nerede, ne yapıyor, yetenekleri neler, yanında kimler var? Hayal etmek bir şeyi gerçekleştirmeye yönelik olan inancınızı arttırır.

Kendinizi bir başkasıyla kıyaslamaktan vazgeçin. Bu dünyada sizden yalnızca 1 tane var ve eşsiz ve benzersiz olan her şey değerlidir. Bu dünyada sizin siz olarak yapıp edeceğiniz şeyler olduğunun bilincinde olun.

Bir şeyleri değiştirmeye başlamak için en güzel an şu andır. Değişim konusunda kaygılarınız ve korkularınız çok yoğunsa bir uzmandan destek almayı deneyin.

Niyet edin. Örneğin; “Kendimi onurlandıracak ve benim için doğru olacak bir şekilde özgüvenimi oluşturacağım. Bundan sonra kendime dürüst, merhametli ve saygılı olacağım. Olabileceğimin en iyisi olmak için çabalayacağım. ” diyebilirsiniz.

Roma bir günde inşa edilmedi. Kendinize zaman tanıyın ve özgüveniniz için ilk temel taşını yerleştirmeye bugün başlayın. Sevgiyle kalın.

Travma ile Başaçıkma

Travma, bireyin gerçek ya da algılanan bir ölüm ya da yaralanma içeren, ya da kendisinin veya bir başkalarının fiziksel bütünlüğüne tehdit oluşturan olay veya olaylar yaşaması, tanık olmasıdır. Hayatımızı bir halat gibi düşünürsek travma, o halatın kopması anlamına gelir. Bu halat tekrar düğümlenip bir bütün haline gelebilir lakin o düğüm hep orada kalacaktır.

Travma sonrası iyileşmek zaman alıcı bir süreçtir. İyileşme , acının içinde sıkışıp kalmamak, bu acı üstüne çalışıp onu bütün sistemimizi terk etmesi için salıvermektir.  Bu süreç içinde yapılabilecek bazı öneriler şöyledir.

1 ) Dışarı Çıkartmak

Dışarı çıkartmak travmanın üstüne çalışmak anlamına gelir. Travmayı anlatmak ve konuşmak gereklidir. Konuşulmazsa, düşünülmezse geçer gider diye düşünmek uygun değildir. Konuşmak bazı durumlarda zor gelebilir, böyle durumlarda yazmak veya resmetmek de denenebilir.  Ses kaydı almak veya videoya çekmek de denenebilir. Amaç var olan duyguyu bastırmayı önlemektir. Bastırılmış duygular dışarı öfke olarak çıkabilir.

Travma üstüne konuşmak kolay değildir. Anlatırken zorlandığınızda mola verebilir, bulunulan ortamdan biraz uzaklaşabilirsiniz. Örneğin kısa bir yürüyüş yapmak iyi gelebilir. Anlatmakta gerçekten zorlanıyorsanız ve kontrol edemediğiniz güçlü tepkiler veriyorsanız, bir uzmandan yardım alabilirsiniz.

2) Kaçınma İle Başa Çıkmak

Bu süreç adım adım kaçınılan durumla yüzleşmeyi içerir.  Örneğin bir trafik kazası yaşamış ve travmatize olmuş bir birey, araba sürmekten kaçınıyor olabilir. Bu aktivite veya durumu onunla bağlantılı olan kolaydan zora doğru giden küçük parçalara bölüp sonunda kaçınılan durumla yüzleşme ve başa çıkma sağlanabilir. Kişi her adımda kendini nasıl hissettiğini puanlayabilir. 0 en kaygı verici, 10 en rahat gibi. Bir adımda tam rahatlama sağlanmadan daha zor olan diğer adıma geçilmemelidir.

Bir örnek:

Arka koltukta seyahat et  (en kolay)

Ön koltukta seyahat et

Kendi mahallende araba sür

Tekrar trafiğe çık. (en zor)

3) Güvende Hissetmeme İle Başa Çıkma

Kişi travma sonrası aşırı koruyucu bir tutum içine girebilir. Sevdiklerini ve kendini dünyanın kötülüklerine karşı koruma ihtiyacı hissedebilir. Bu da kişiyi aşırı kaygılı ve şüpheci bir ruh haline itebilir.

Örneğin kaza geçiren kişinin yolcu iken bile hayali fren yapması sık görülen bir durumdur. Bu durumda kişinin hayali fen yapması yerine gevşeme egzersizlerini yapması daha yararlı bir durumdur.

Endişeyi azaltmak için nefes egzersizleri, dikkat dağıtma egzersizleri veya meditasyon faydalı olabilir.

4)Öfke ve Huzursuzlukla Başa Çıkma

Öfkelendiren ortamdan bir süre uzaklaşma yararlı olabilir. “Bir süre yalnız kalmak istiyorum.” demek biraz sakinleşmenizi sağlayabilir. Ayrıca fiziksel aktiviteyi arttırmak öfke kontrolünü sağlamaya ve duygu durumunuzu düzenlemeye yardımcı olur.

5) Uyku Sorunlarıyla Başa Çıkma

Uyku sorunlarıyla baş etmek için bazı tavsiyeler şu şekildedir:

Yatmadan önce kahve, çay, çikolata, alkol tüketiminden uzak durun.

Gün içinde ekstra uyumayın.

Uyku rutini oluşturun. Belirli saatlerde yatın ve belirli saatlerde uyanın. Uyumadan önce yaşadığınız sorunlarla uğraşmayın.

Yatmadan önce egzersiz yapabilirsiniz. Ilık bir banyo iyi hissettirebilir.

Yatağa girdikten 30 dakika sonra uyuyamamış olursanız yataktan kalkın, bir aktivite ile 15 dakika uğraşın (kitap okuma, müzik dinleme …vb. ) daha sonra tekrar yatağa gidin. Bu süreci uyuyana kadar tekrarlayın.

Doğal reçetelere başvurabilirsiniz. Papatya çayı, süt … vb. gibi.

6) Cinsel Zorluklarla Başa Çıkma

Partnerinizle konuşun. Düşüncelerinizi ve hissettiklerinizi ona açıklayın.  İlişkiye girmek yerine başka yakınlaşmaları deneyebilirsiniz. Dokunma, okşama, masaj … vb . farklı yöntemleri uygulayabilirsiniz. İlişkiden önce rahatlamayı deneyebilirsiniz. Hafif bir müzik, odanın zevkinize göre düzenlenmesi daha iyi hissettirebilir.  Çevrenizde travmayı hatırlatan, sıkıntınızı tetikleyen şeyler varsa onlardan kurtulmanız verimli olacaktır.

8 aydan daha uzun süren travma tepkileri için profesyonel bir destek almak gereklidir. Travmaya doğru veya yanlış tepki verilmez, travma beklenmedik şekilde gelişir ve tepkimizi kontrol edemeyiz. Ancak travma üzerinden zaman geçmesine rağmen iş, aile ve sosyal hayatta yaşadığınız sorunlar devam ediyorsa ve hayatınız tekrar normal akışına dönemediyse yardım almaktan çekinmeyiniz.

Evlilik İletişim

Eş Seçimi

Eş Seçimi Üzerine…

Evlilik; iki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik ihtiyaçlarını gidermek, cinsel yaşamlarını sağlıklı olarak düzenlemek, yeni nesiller dünyaya getirerek genetik varlıklarını korumak amacı ile yasal olarak toplumda varolmasıdır. Evlilikte doğru eş seçimi ise; sağlıklı ve mutlu bir evliliğin temelini oluşturur. Evlilik ile birlikte kazanılan eş rolü ile birlikte kişilerin sosyal yaşantılarında, sorumluluklarında değişiklikler meydana gelir. Bunun için eş seçimi oldukça önemlidir.

Eş seçiminde sosyoekonomik farklılıklar, kişilerin eğitim düzeyleri, yaşları, aile yapılarındaki benzerlikler ve farklı yönler, toplumsal bakış açıları gibi birçok faktör göz önünde bulundurulmalıdır. Ortak yönlerin fazla olduğu evliliklerin başarılı olma olasılığının daha yüksek olduğu bilinmektedir. Ancak her yönden uyumlu ve olumlu ilişkiler içinde bir yaşam sürme beklentisi içinde olmak çok gerçekçi değildir.

Devamı

Bağımlılık Danışmanlığı Eğitimi

İlişki Bağımlılığı

İLİŞKİ BAĞIMLILIĞI, EŞ BAĞIMLILIĞI

Günümüz ilişkilerinde yaşanan sorunlardan birisi ilişki bağımlılığıdır. Bağımlılık; bağlılıktan farklı olarak alışkanlık, ilişkiden vazgeçememe durumudur. Kaybetme korkusu içerir. Kişi bağımlı olduğu kişiyi kaybetmemek adına mükemmel olmak, kişinin beklentilerini karşılamak ister.

Bağımlı ilişkilerde; kişilerin birbirlerine muhtaçlığı arttıkça sosyal hayattan kopmalar, aile ilişkilerinde zayıflamalar görülmektedir. Yine bu ilişkilerde madde ve alkol bağımlılığında olduğu gibi beklentilerin artmasına bağlı olarak bir yoksunluk durumu ortaya çıkmaktadır.

Devamı

Ergenlik Sorunları

Tercih Dönemi Stresi ve Baş Etme

Tercih Dönemi Stresi ve Baş Etme

Tercih dönemi, üniversite adayı öğrenciler için oldukça kaygı verici geçen bir dönemdir. Bu kaygı öğrencilerde istenmeyen ve genellikle kontrol altına alınması zor stresleri ortaya çıkarabilir. Tercih dönemi stresi, sınav sonucu belirlenene kadar anlaşılamayan ancak tercih döneminin içine girildiğinde tercih yapacak öğrencilerin oldukça endişeli hale gelmelerine neden olabilen bir dönemdir. Bazı öğrenciler sınava girdikten sonra üzerinden attıkları derin stresi bu dönemde yeniden edinebilirler. Son yıllarda çoğu öğrenci için öğrenim hayatlarındaki en büyük gaye, üniversiteyi kazanmak ve bunu potansiyeline göre en başarılı şekilde noktalamak. Eğitim-öğretim hayatının küçük yaşlardan itibaren öğrencilerde bıraktığı olumlu veya olumsuz izlenimler, öğrencilerin yaş aldıkça sınav ve sonuçlarına yüklediği anlamları etkiler. Bu nedenle genellikle üniversite, öğrencilerin gözünde koca bir buzdağı gibi görünür. Sırasıyla önce üniversiteye hazırlık dönemi, sınav dönemi ve sınav sonrası dönem yani tercih dönemi. Her bir dönemin kendi içerisinde öğrencilere yaşattığı kaygı, endişe, öfke gibi olumsuz duyguları olabilir. Bu duyguların bireyi esareti altına almasıyla, ortaya tercih sonuçlarını etkileyebilecek panik davranışlar çıkabilir. Bu tür davranışlar tercih döneminin oldukça buhranlı geçmesine neden olabilir. Tüm bunların yanında tercih döneminiz bugüne kadar ki öğrenim hayatınızın altın vuruşunu yapacağınız bir fırsat süreci olarak da geçebilir.

Bu dönemde alınacak kararlar geri kalan yaşamınızın ilk basamağını oluşturuyor olabilir, bunu gözen kaçırmamakta fayda vardır. Tüm bunların yanında tercih dönemi  öğrencinin kendi stresi yanında, en az öğrenci kadar ailesini de yıpratan bir süreçtir. Sınava hazırlıkla başlayan bu süreç, ülkemizde tek başına üniversite adayının süreci değildir. Aileler ve öğrencinin yakın çevresi de en az öğrenci kadar sınav ve tercih dönemi kaygısının esiri olabilir.

Peki bu dönemde üniversite adayı öğrencilerinin, yakın çevresinin yapması gerekenler neler?

İlk olarak sakin olmakta ve sürecin planlamasını bir önceki dönemler esas alınarak, tercih dönemine girmeden önce yavaş yavaş yapmakta fayda var. Tercih dönemi öncesi süreci iyi değerlendiremeyen öğrenciler, tercih yapma tarihleri aralığında kendisini en iyi şekilde analiz etmeye çalışarak ilgi ve yeteneklerine göre okul elemeleri yaparak gidebilirler.

Bu dönemde okumayı hedeflediğiniz üniversiteyi veya bölümün bulunduğu herhangi bir üniversiteyi ziyarette bulunabilirsiniz. Üniversite öğretim görevlileri sanıldığı kadar ulaşılmaz değillerdir, kendilerini odalarında veya fakülte içerisinde bulabilir alana yönelik sorular sorarak kaygılarınızı azaltabilirsiniz. Artık neredeyse tüm üniversitelerde şehrin otogar veya havaalanı karşılama alanlarından başlamak üzere kampüs içlerine kadar üniversite tanıtımları ve oryantasyon çalışmaları yürütülmektedir.

Seçmek istediğiniz mesleğin çevrenizdeki temsilcileriyle iş yaşamı koşullarına dair görüşme yaparak, bilgilendirilme sağlayabilirsiniz. Bazı durumlarda seçmeyi düşündüğünüz birden fazla meslek grubu olabilir, bu grupların temsilcileriyle ayrıntılı görüşmeler yaparak kendi ilgi ve yeteneklerinize, gelecek planlamalarınıza göre elemelerde bulunabilirsiniz.

Yaşamak istediğiniz şehir veya şehirlerin koşullarını gözden geçirebilirsiniz. Üniversite yaşamınızın geçeceği şehir, size seçeceğiniz bölümle ilgili ne gibi faaliyet alanları sunabilir, öğrendiğiniz bilgileri pratikte uygulayabileceğiniz alanları yeterli sayıda mı ve bunun gibi pek çok mesleki gelişim için gereken tüm fırsatları size sunabilir mi araştırabilirsiniz.

Tüm bunların yanında sonucun sizi hayal kırıklığına uğratabilme ihtimali de olacağını unutmayın, bu nedenle ikinci bir planınız hatta belki birden çok planınız zihninizin bir köşesinde ayrıntıları belirlenmiş şekilde hazır tutulmalıdır.

Düşünün ki çevrenizde bulunan herkes böylesi buhranlı bir dönemden geçtiler ve bu kaygıyla, kendilerine en iyi gelen yönetimi bularak baş etmeyi öğrendikleri için tercih dönemini daha sağlıklı bir dönem olarak atlattılar. Bu dönemde kendinizi başkasıyla kıyaslamaktan sakınmanızda fayda vardır. Ayrıca çevrenizdeki bireylerden sizi kıyaslamalarına engel olabileceğini düşündüğünüz bir yakınınızla, dönemin sizde yarattığı duygusal, davranışsal problemleri paylaşabilir, bu konuda çevrenin size yansıttığı olumsuzluklara karşı bir perde olmasını rica edebilirsiniz.

Unutmayın; her öğrenci bir bireydir, her birey özeldir. Her başarı veya başarısızlık kişiye özgüdür, yargılanmaz. Her bireyin başarı tanımı, her ailenin çocuğundan beklediği başarılılık düzeyi farklıdır. Ancak her ne olursa olsun başarılı olmanın tanımı tek bir sınav sonucu üzerinden değil, birden fazla durumlar üzerinden yapılır. Sınav sonuçları tüm bunlardan sadece biridir.

Depresyon Tedavisi İzmir

Depresif Kişilikler

DEPRESİF KİŞİLİKLER

Depresif kişilikler olayların kötü yanlarını, olası tehlikelerini ön planda tutarlar. Olumsuzlukları abartarak yaşamlarındaki olumlu yönleri küçümserler. Yolunda gitmeyen bir durum yaşanmasa dahi hep üzüntülü ve ağlamaklıdırlar. Keyif verici şeylerden haz alamazlar. Kendilerinin diğerlerinin seviyesinde görmezler. Başkaları onları takdir etse bile kendilerini küçük görmeye devam ederler.

Gelecek hakkında olumsuz görüşlere sahiptirler.  “İşler iyiye gitmeyecek.”, “Hayat zor ve haksızlıklardan ibaret.” , “Ben asla onların seviyesinde olamam” …vb. düşünce kalıplarına sahiptirler.

Peki kişiyi böyle bir duygu duruma iten etmenler nedir? Bazı araştırmalar depresif kişiliğe sahip kişilerin ailelerinde ve yakın akrabalarında birtakım kalıtsal kanıtlar bulmuştur. Öte yandan verilen eğitimin etkisi de küçümsenmemelidir. Çocuğa, kazanılması mümkün olmayan yetkinlik düşüncelerinin dayatıldığı bazı geleneksel eğitimler ve aile tutumları çocukta yetersizlik ve suçluluk duygularını perçinleyerek depresif bir kişilik oluşumuna zemin hazırlayabilir.

Depresif kişilikler genellikle yardım almakta veya terapiyi devam ettirmekte zorluk çekerler. Bunun nedenleri şunlar olabilir :

Durumlarını bir “hastalık” olarak görmezler.

İradelerinin gücüne inanırlar ve isterlerse kendi kendilerine her şeyi yoluna koyabileceklerini düşünürler. Lakin bu durum uzun yıllar devam eder.

Bir uzmanın onlara yardım edemeyeceklerini düşünürler. Hiçbir şeyin onlara yardımcı olamayacağına inanırlar.

Depresif kişilikler kendilerini bulundukları durumdan çıkaracak hoş bir uğraşı bulmayı genellikle reddederler. Çabalamaktan yıldıklarını ifade ederler ve karamsarlıkları da onların iyi bir şey beklemelerini engeller. Oysa  hayatta her gün aynı davranış biçimlerini tekrarlamak demek , aynı senaryoyla, farklı dekor ve oyuncularla çekilmiş bir filmi izleyip farklı bir son beklemektir.

Depresif kişiliğe sahip kişilerin içinde bulundukları durumdan ikincil bir kazançları vardır. Bu durum bazen etrafın ilgisini çekmek, kendilerini görmeye gelen yakınlarını suçlayabilmek… vb. rahatlamalar sağlar.

Bir uzmandan yardım almak, özellikle psikoterapiler danışanın kendine koyduğu “ blokaj” ın farkına varmasını sağlar. Bu blokaj onun hayattan keyif almasını engelleyen her şeydir. Terapi danışana, yapıp ettiği her davranışın sorumluluğunun ve sonuçlarının kendi elinde olduğunu anlamasına yardımcı olur.   Sadece durumun bilincine varmak yetersiz olduğundan davranışsal değişimler konusunda yol terapide gösterilir. Zamanında yapılan müdahale ise  kazanılan keyifli bir yaşam demektir.

anne çocuk

Çalışan Anne Olmak, Çalışan Anne Çocuğunun Psikolojisi

Çalışan Anne Olmak, Çalışan Anne Çocuğunun Psikolojisi

Çalışan Anne Çocuğunun Psikolojisi Nasıldır?

Çalışan annelerin bebeklerinin psikolojisi hakkında bize sıkça sorular sorulmaktadır. Annesi çalışan çocukların diğer çocuklara göre daha mutsuz olduklarını kanıtlayan bir durum yoktur. Ancak şu da bir gerçektir ki, bu çocuklar annelerini annenin işi ile paylaşmak zorundadır. Annelerinin işi dışındaki zamanlarla yetinmek durumundalar. Daha erken yaşlarda daha fazla sorumluluk almaları gerekmektedir. Bunlarla birlikte annesinin hayattan aldığı doyum bir çocuğu da mutlu eder. Başarılı ve özgüven sahibi bir anne çocuğu ile daha iyi ilişki kuracağından, hem anne, hem de çocuk daha iyi hisseder.

Sanayileşme ile birlikte kadınlar, sosyal ve ekonomik hayatta daha fazla yer almaya başlamıştır. Kadınlar; sosyalleşmek, eğitim düzeyini geliştirmek, yaşam koşullarını iyileştirmek ve ekonomik olarak bağımsızlaşmak amacıyla iş hayatına katılmaktadır.

Kadının çalışma hayatına katılması aileye ekonomik olarak katkı sunmasına, sosyalleşmesine, aile içi nitelikli iletişim kurulmasına katkı sağlamaktadır. Toplumsal ilişkilerinde başarılı olan kadınlar, bu başarısını aile yaşamına da taşımaktadır.   Çalışan annelerin çocukları; sorumluluk duygusuna bağlı olarak, kendine yeten, bağımsız bir kişilik oluşumu göstermekte ve bu kişilerin sosyalleşmesinin daha fazla olduğu görülmektedir.

Bunların yanı sıra, çalışan anne olmanın çocuk üzerinde olumsuz etkileri de karşımıza çıkmaktadır. Bu etkiler; annenin çalışma nedenine ve çalışma koşullarına, çocuğa bakım verecek kişinin yakınlığı ve sürekliliğine, çocuğun içinde bulunduğu gelişim düzeyine bağlı olarak değişmektedir. Çocuklarda; uzun süre ağlama, suçluluk duygusu, huzursuzluk, endişe, kaygı, uyku bozuklukları, unutkanlık gibi kısa süreli etkiler ile yetişkinlik yaşamında kişilik bozuklukları ve davranışsal bozukluklar görülmektedir.

Peki bu etkiler en aza indirmek için neler yapılabilir?

Çalışan anneler, çocuklarına yeterince zaman ayıramadıklarından şikayet etmekte, bu durumdan suçluluk duymaktadır. Oysa, önemli olan geçirdikleri sürenin uzunluğu değil, zamanın etkin kullanılmasıdır.

Anneler, evde oldukları süre içerisinde, çocukları ile birlikte kitap okuma, film izleme, oyun oynama gibi aktivitelerde bulunarak, çocukları ile iletişim kurmalıdır. Çocuğun güven, sevilme ve bağımsızlık ihtiyaçlarını karşılamalıdır.

Anne, işten geldikten sonra çocuk ile gününün nasıl geçtiğini konuşmalı, çocuğun sorularını dikkatli bir şekilde dinlenmelidir. Bu şekilde, çocuğun duygu ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat vermelidir.

Çocuğun içinde bulunduğu gelişim düzeyine göre aile içi roller paylaşılarak çocuğun kendine olan güveni ve sorumluluk duygusu geliştirilmelidir.

çocuk korku

Çocuk İhmali ve İstismarı

Çocuk İhmali ve İstismarı

Sevgi ve umudun kaynağı çocuklarımız için…

Ne zaman bir çocuk düşse

Gözü evlerinde

Annesinin kavurduğu

Helvada kalır

Yoksul bir çocuk görsem

Yağmur altında üşüyen

Köprü olmak geçer

Hiç değilse

İçimden

Sunay Akın – Çocuk ve Hüzün

Ülkemizde çocuk ihmali ve istismarının son yıllarda arttığı görülmektedir. Bugünlerde televizyonda ve gazetelerde bu konudaki haberlerle çok sık karşılaşmaktayız. Karşılaştığımız bu kavramların birbirine karıştırılma ihtimali yüksek olduğu için, yazıya öncelikle kavramları açıklamakla başlamak gerekir..

Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin (ÇHS) 1. maddesine göre; çocuğa uygulanabilecek olan kanuna bağlı olarak daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır (UNICEF, 1990).

Çocuk istismarı; çocuklara, ana-baba, öğretmen, vasi gibi onları koruyan ve gözeten kişiler ya da yabancı kişiler tarafından yapılan, çocukların fiziksel, duygusal, sosyal, cinsel ya da zihinsel gelişimlerini olumsuz etkileyen tutum ve davranışlardır.

Çocuk istismarı; fiziksel, duygusal, cinsel istismar ve çocuk ihmali olmak üzere dörde ayrılmaktadır. Ayrıca çocuğun gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak çalışması veya çalıştırılması da ekonomik istismar olarak tanımlanmaktadır.

Çocuk ihmali, başta  anne ve baba olmak üzere, çocuğa bakmakla yükümlü kimseler ve diğer yetişkinlerin, çocuğun beslenme, barınma, eğitim, sağlık ve sevgi gibi temel gereksinimlerini ihmal etmeleri, yükümlülüklerini yerine getirmemeleridir. .

Fiziksel istismar; çocuğun kaza sonucu oluşmamış ve fiziksel zarar görmesiyle ortaya çıkan yaralanmalardır. Vurma, dövme, tokat atma, boğma, fırlatma, ısırma, çocuğun üzerinde sigara söndürme, açıklanamayan yara bere ve darbe izleri, açıklanamayan yanıklar, açıklanamayan kırıklar/çıkıklar ve kafa derisinde saç kaybı şeklinde görülebilir. Çocuk istismarının en çok görünen ve yaygın şekilde fark edilen biçimidir.

Duygusal istismar çok sık yaşanmasına rağmen, fiziksel bulguları olmadığı için tespiti zor olan bir istismar türüdür. Doğrudan ve şiddetli duygusal istismarın, çocuklardaki birçok davranış problemleri ve öğrenme güçlükleriyle (yalancılık, hırsızlık, düşük benlik kavramı, aşırı bağımlılık, başarısızlık, depresyon, saldırganlık vb.) yakından ilişkili olduğunu belirtilmiştir.

Çocuk cinsel istismarı ise; bir çocuğu, bir erişkinin cinsel doyumu için kullanması veya çocuğun kullanmasına göz yumulması, iki çocuk arasındaki cinsel yakınlaşma şeklinde olabilir. Öpme, dokunma, tecavüz olarak bedensel olabileceği gibi pazarlama, teşhir, çocuğu fuhuş ve porno için kullanma olarak da eylemsel olabilir.

Ülkemizde son yıllarda cinsel istismarın görülme oranında artış yaşanmaktadır. Yapılan çalışmalarda, istismara uğrama yaşının en çok 6 ile 10 yaş arasında olduğu, kızların erkeklere oranla daha fazla istismara maruz kaldığı görülmektedir. İstismarı uygulayan kişilere baktığımızda ise cinsel istismarda %77 oranında aile bireyleri, %11 oranında akrabalar, %5 oranında çocuğun bakımından sorumlu olmayan kişiler ve %2 oranla da çocuğun bakımından sorumlu olan kişiler olduğu görülmektedir.

Çocuklar; çoğu zaman yaşından dolayı istismarın ne olduğunu bilmediği, istismarı uygulayandan korktuğu, ailesinin ona inanmayacağını düşündüğü veya istismarcı yakınlarından biri ise ailesini zor durumda bırakmak istemediği için bu durumu istemeden de olsa gizleyebilmektedir.

Peki bizler, aile bireyleri, öğretmenleri olarak bir çocuğun cinsel istismara uğradığını nasıl anlarız? İstismara uğrayan çocuklar, travma geçiren birçok çocuk gibi duygusal ve davranışsal tepkiler gösterir. Bunlardan bazıları; öfke patlamaları, anksiyete atakları, uyku bozuklukları, içe kapanma, sosyal hayattan uzaklaşma, bazı bireylerle yalnız kalmama isteği, yaşına göre fazla cinsel bilgilere sahip olmasıdır.

Çocuğun istismara uğradığından  kuşkulanıyorsanız ne yapmalısınız ?

  • Öncelikle bir çocuğun istismara maruz kaldığını duydunuz, tanık oldunuz veya mesleğiniz nedeniyle size başvurulduysa, bu durumu ciddiye alarak istismarın durdurulması ve çocuğun korunması için durumu bildirin.
  • 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre; bildirim zorunluluğu olan mesleklerin ( polis, psikolog, öğretmen, sosyal hizmet uzmanı vb.) dışında her birey istismarın incelenmesi için bu durumu bildirmelidir.Kimliğinizi belirtmek zorunda olmadığınızı bilin.
  • İhbar için başvuru merkezleri; ALO 183 Sosyal Destek Hattı, ALO 155(polis), çocuk polisleri,karakollar, cumhuriyet savcılığı, çocuk izlem merkezleridir.
  • Çocuk Şube Müdürlüğü’nde çocuğun ifadesi psikolog/pedagog, avukat eşliğinde kamera kaydı ile alınmaktadır. Bu durum çocuğun istismarı defalarca ifade ederek travma yaşamasına sebep olmaması açısından çok önemlidir. Gittğiniz şubede kamera yok ise, en yakın kamera olan çocuk şubeye yönlendirilmesini veya savcılıktan Çocuk İzlem Merkezi’nde ifade alınmasını isteyin.
  • Çocuk istismar edilmiyor ancak ekonomik/sosyal yetersizlikler nedeniyle ihmal ediliyorsa, aileyi destek kurumları hakkında bilgilendirin.

Çocuk istismara uğradığını anlatırsa ne yapmalısınız?

  • konuşmanızın kesilmeyeceği bir yer seçin.
  • İstismarı hatırlatmamak için çocuğa dokunmadan, sakinleştirme amacıyla yanına oturun.
  • Samimi bir şekilde suçlamadan, güven verici bir şekilde dinleyin.
  • Yaşadığı şeyleri anlatması için ona destek olun fakat vermek istemediği ayrıntılar için asla zorlamayın.
  • Size bunu anlattığı için kendine teşekkür ederek ona destek olduğunuzu, yanında olduğunuzu belirtin.
  • Onun anlayabileceği şekilde, bundan sonra yaşanacak olan sağlık ve güvenlik prosedürü hakkında kendisine dikkatlice bilgi verin. Bu süreçte yanında olduğunuzu, onu suçlamadığınızı kendisine hissettirin.

Çocuklarımızı istismardan korumak için ne gibi önlemler alabiliriz ?

  • Çocuklarımıza özel bölgelerine kimsenin dokunma hakkı olmadığını, böyle bir istek ile gelen kişilere “hayır” demesi gerektiğini öğretin.
  • Çocuk birini öpmesi, kucağına oturması için zorlanmamalıdır.
  • Çocuk ve gençler; cinsellik, kendi bedenlerini korunma, iyi ve kötü dokunuşu ayırt etme konularında bilgilendirilmelidir.
  • Sosyal medya, telefon, tablet gibi dijital araçlar çocuk istismarı için sıklıkla kullanılmaktadır. Yetişkinler bu konuda çocuklarını bilgilendirmelidir.
Depresyon Tedavisi İzmir

Depresyon Nedir? Depresyon Terapisi

DEPRESYON NEDİR?

Zaman zaman hepimiz üzgün ve karamsar hissederken, bazılarımız bu duyguları uzun süre boyunca (haftalar, aylar hatta yıllar) ve bazen de belli bir sebep olmadan yoğun bir şekilde deneyimliyor. Depresyon bir hastalıktır ve duyguları, düşünceleri, davranışları olumsuz etkiler. Yaygın olarak üzgün hissetmeye, önceden zevk alınan aktivitelerden zevk alamamaya ve ilgisizliğe, iştah ve uyku düzeninde değişimlere, yorgunluğa, değersiz veya suçlu hissetmeye, odaklanmada ve karar vermede zorluklara, intihar ve ölüm düşüncelerine yol açar. 6 kişiden 1’i hayatlarının bir noktasında depresyon yaşar, özellikle son yıllarda depresyondan etkilenen kişi sayısı artmıştır.

BELİRTİLER

İki haftadan uzun bir süredir, çoğu zaman üzgün ve karamsar hissediyorsanız; her zamanki aktivitelere ilginizi yitirmişseniz ve aynı zamanda aşağıdaki kategorilerin en az üçte birinden fazlası size tanıdık geliyorsa İhtimaldir ki ya siz ya da bir tanıdığınız depresyonun bir şekliyle karşı karşıyasınız demektir.

Davranışsal Değişiklikler:

Dışarı çıkma konusunda isteksizlik

İşte / Okulda motivasyon düşüklüğü

Yakın aile üyelerinden ve arkadaşlardan uzaklaşma

Madde ve alkol kötüye kullanımı

Günlük aktivitelere ilgisizlik

Konsantre olamama

Duygusal Değişiklikler:

Bunaltı

Suçluluk

Asabiyet

Hayal kırıklığına uğramışlık

Güven eksikliği

Mutsuzluk

Üzüntü

Düşünsel Değişiklikler:

“Başarısızım”

“Değersizim”

“Hep Benim Hatam”

“Kötü Şeyler Hep Beni Bulur”

“Hayat Yaşamaya Değmez”’

“İnsanlar bensiz daha iyi olurdu” gibi olumsuz düşünceler

Fiziksel Değişiklikler:

Aşırı Yorgunluk

Baş ve kas ağrıları

Düzensiz Bağırsak Hareketleri

Uyku Düzensizliği

İştahta azalma ya da artış

DEPRESYON TEDAVİSİ

Depresyon tedaviye olumlu cevap veren ve tedavi edilebilen bir hastalıktır. Modern tedavi imkanlarının birçoğu depresyon tedavisi için de kullanılmaktadır.
Önemli olan, ihtiyaçlarınız için doğru tedaviyi ve doğru sağlık uzmanını bulmaktır.

  • Psikolojik tedaviler

Psikolojik tedaviler (konuşma terapileri olarak da bilinir) düşünce kalıplarınızı değiştirmenize ve baş etme becerilerinizi geliştirmenize yardımcı olarak yaşamın zorlukları ile başa çıkmak için donanımınızı arttırır.

  • Tıbbi tedaviler

Depresyon için ana tıbbi tedavi antidepresan ilaçlardır.

  • Diğer destek kaynakları

Sağlıklı bir yaşam sürdürmek, destek grupları, gevşeme eğitimi, aile ve arkadaş desteği bunlardandır.

DEPRESYONUN SEBEPLERİ
Depresyonun tek bir nedeni yoktur. Depresyonun ortaya çıkabilmesi için birçok faktörün bir araya gelmesi gerekmektedir.
1-ZorYaşam Olayları (işsizlik, sevilen birinin kaybı, istismar vb…)
2-Kişisel faktörler (kişilik yapısı, tıbbi hastalık, madde kullanımı vb…)
3-Beyindeki ve bedendeki değişiklikler (hormanal dengesizlik -tiroid bezi hastalığı- iltihaplı hastalıklar, Parkinson vb…)

Depresyon Geçirenlerin Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar

  1. Bir ruh sağlığı uzmanından destek alın.
  2. Ruh sağlığı uzmanına giderken yanınızda sizi iyi tanıyan bir yakınızı götürmeniz bilgilendirme için daha sağlıklı olacaktır.
  3. Depresyon tedavisinin ilaçla yürütüldüğü durumlarda, ilaçlarınızı düzenli kullanmalısınız. Farklı rahatsızlıklarınız için kullanmanız gereken ilaçlar olduğunda, bu durumda doktorunuz ile konuşmayı ihmal etmeyin.
  4. Negatif olaylar ve özellikler üzerinde odaklanmak yerine hayattaki olumlu ve güzel şeyleri görmek için çaba harcayınız.
  5. Bir şeylerle meşgul olmaya ve çalışmaya gayret edin. Kendinizi kapatmayın.
  6. Aşırı katı ve zorlayıcı olmayan günlük veya haftalık planlar hazırlayın.
  7. Arkadaşlarınızı arayın, kısa da olsa arkadaşça ve dostça olan destekleyici görüşmeler sizin için çok önemlidir.
  8. Eğer intihar düşünceleriniz varsa, bunları arkadaşlarınız, eşiniz ve terapistiniz ile konuşun. Bu konudaki görüşmeler, krizi aşmanıza yardımcı olacak ve sizin daha iyi anlaşılmanızı sağlayacaktır.
  9. İyileşmenin ve depresyondan kurtulmanın yavaş yavaş olacağını, zaman zaman kendinizi tekrar kötü hissedebileceğinizi, aşağı inişler de kısa süreli yaşansa da, genel olarak iyiye doğru gideceğinizi unutmayın.

Kaynak:

1.http://www.bilted.com/kizilay/bilgi/depresyon

2.https://www.netdoktorum.net/haber/118/depresyon-melankoli-nedir-depresyon-cesitleri-ve-sebepleri-nelerdir

3.https://gaiadergi.com/depresyon-dusunme-mekanizmalari/

boşanma çocuklar terapi

Boşanma Çocukları Nasıl Etkiler?

BOŞANMA VE ÇOCUK

Boşanma Çocukları Nasıl Etkiler?

Bir çocuğun yaşamında karşılaşabileceği en zor deneyimlerden biri belki de anne babasının boşanmasıdır. Bu sürecin en az zararla nasıl atlatılacağı ve uyum sürecinin nasıl olacağı konusunda ebeveynlerin psikolojik destek alması gerekmektedir.

Boşanma süreci tüm aile üyelerini olumsuz etkilemekte olup çocuk açısından boşanma, anne babanın kaybedilmesi olarak algılandığından anne ve babasının ayrılmasını her zaman sağlıklı olarak anlamlandıramamaktadır.

Boşanma kararı alındıktan sonra ebeveynler bu kararı çocuğa söyleyip söylememek konusunda kararsız kalabilmektedirler.  Kimi ebeveynler yaşadıkları sıkıntıları çocuğundan saklama eğilimi göstermektedirler. Ancak bu durum çocuğu bir ikilem içinde bırakmaktadır. Çocuğu bu ikilemden kurtarmanın yolu;

  • Ona gerçekleri anlatmak: Çocuğa gerçeği anlatmak yerine” Annen/baban bir yolculuğa çıktı” denildiğinde çocuk daha fazla yara alır.
  • Sorularına doğru yanıtları vermek
  • Aklındaki şüpheleri gidermektir: Belirsizlik karşısında çocuk, yanlış kurgular içerisinde, anne ve babasının ayrılığının sebebi olarak kendini görebilir, artık onu eskisi kadar sevmediklerini ve terk etmek istediklerini düşünebilir. Özellikle okul öncesi dönemde çocukların benmerkezci özellikleri de göz önüne alınmalı ve onun bu “sürece sebep olmak” gibi bir rolü olmadığı vurgulanmalı, evlilik ve boşanma kavramları çocuğun da anlayabileceği şekilde somutlaştırılarak açıklanmalıdır. Anne ve babanın onu çok sevdiği anlatılmalı, kendini değerli hissedeceği ifadeler kullanılmalıdır. Çocuğun hangi ebeveynin yanında yaşamaya devam edeceği anne babasının onu terk etmeyeceği konusunda da netlik kazandırılmalıdır.

Boşanma kararı sonrası ebeveynler, çocuğa karı koca olarak yaşadıkları sorunların, anne ve baba olarak ona olan görevlerinin devam etmesine engel olmayacağının garantisini vermelidir.  Ayrılsalar da çocuklarına anne baba olmaya ve onu seveceklerine devam edeceklerini açıklamalıdır.

Sonuç olarak boşanma bir süreç olup ailenin bir parçası olan çocuk da bu süreçte yer almaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli şey, gerçekleri saklamak veya saptırmak yerine, ona saygı duyarak gerekli adımları planlamaktır.

Kaynak: Klinik Psikolojide Bebek, Çocuk ve Ergen Vakalarda İlk Görüşmeler; Füsun Aygölü, Melis Seray Özden; Nobel Akademik Yayıncılık