Makaleler

bulimia nervoza

Bulimia Nervoza Nedir? Bulimia Nervoza Belirtileri ve Nedenleri Nelerdir?

Bulimia nervoza, çok miktarda yiyeceğin aniden tüketilmesinin ardından kilo alımının engellenmesi amacıyla kusma, aç kalma, aşırı egzersiz gibi telafi edici bir davranışın takip ettiği dönemden oluşur. Bu dönemin iki özelliği vardır. Birincisi, aşırı miktarda yiyeceğin, diğer bir deyişle, çoğu insanın yiyebileceğinden daha fazla yiyeceğin kısa bir süre içinde (örneğin, 2 saatte) yenmesidir. İkincisi ise yemek yeme esnasında kontrolün kaybedildiği hissi, yani kişinin yerken duramayacağını hissetmesidir. Bulimia atağı yaşayan kişiler saatte bu süre boyunca 2500- 3500 civarında kaloriye sahip olan besinleri tüketebilirler.

Bulimia Nervoza Belirtileri

Bulimia nervozanın belirtileri aşağıdaki şekildedir:

  • Sık ve yoğun şekilde egzersiz yapma
  • Bir oturuşta yoğun miktarda yemek yemek, yiyecekleri saklamak
  • Yemeklerden hemen sonra tuvalete gitmek
  • Yemeklerden sonra idrar sökücü ve müshil gibi temizleyici ilaçlar kullanmak
  • Alınan kaloriler için yoğun miktarda egzersiz yapmak
  • Aşırı yemek yemek
  • Yorgunluk
  • Sık sık tuvalete gitmek
  • Kilo hakkında konuşmak istememek
  • Sosyal aktivitelerden kendini geri çekmek
  • Sosyal izolasyon
  • Sürekli olarak kilo ve vücut şekli ile ilgili düşüncelere sahip olma
  • Kilo alma korkusuyla yaşama
  • Aşırı sinirlilik
  • Aşırı derecede depresif, suçlu hissetmek ve aşırı yeme olayından sonra gerçeklikten kopmak
  • Sık sık özeleştiri yapma ihtiyacı
  • Kontrolden çıkmış hissetmek
  • Sık sık onay alma ihtiyacı
  • Yeme atakları arasında uzun süre aç kalma, kalori kısıtlaması yapma
  • Bitkisel zayıflama çayı benzeri ürünleri kullanma

Bulimia Nervoza Nedenleri

Bulimia nervoza nedenleri uzmanlar tarafından kesin olarak belirlenmemiştir. Ancak diğer yeme bozukluklarında da olduğu gibi hastalığın oluşmasında ve gelişmesinde genetik, çevresel ve psikolojik etkenlerin yer olduğu bilinmektedir. Bulimia nervoza hastalığı kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Bu durumun altına kadın beden algısı ve toplumsal roller de yatmaktadır. Hastalık genellikle ergenlik ve genç yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkar. Buluğ çağı farklılaşan hormonlar, beyin fonksiyonlarının değişmesi, yaşam koşullarının değişimi, rol değişimi gibi faktörler yeme bozuklukları oluşumu açısından öne çıkan sebeplerdir.

Biyolojik ya da genetik olarak anne, baba, kardeş gibi birinci derece yakınında yeme bozukluğu olan bireylerde bulimia nervoza riskinin daha fazla olduğu bilinmektedir. Çocukluk döneminde fazla kilolu olan kişilerin de ileride bulimia hastası olma ihtimalinde artış söz konusudur.

Psikolojik ve duygusal konulardaki hassasiyet de beslenme bozukluklarına yol açabilir. Depresyon, anksiyete bozuklukları veya uyuşturucu madde kullanımından kaynaklanan bozukluklar gibi psikolojik ve duygusal sorunlar da yeme bozuklukları ile yakından ilişkilidir. Bulimia nervoza hastaları kendileri ile ilgili olumsuz benlik algısına sahip olabilir. Bazı vakalarda travmatik olaylar ve çevresel stres, bulimia hastalığının gelişmesinde rol oynadığı bulunmuştur.

Sürekli olarak diyet yapan bireylerde de bulimia nervoza riski saptanmıştır. Bulimia hastalarının pek çoğu yemek atakları arasında çok sıkı bir kalori kısıtlaması yapar. Bu kısıtlama tekrar yeme ve çıkartma atağını tetikleyebilir.

Anoreksiya Nervoza ile Bulimia Nervoza Arasındaki Farklar

Anoreksiya nervoza ile bulimia nervoza arasında tanı ayrımı yapmak çok zor olabilmektedir.  Bunun başlıca sebebi hastaların genelde hastalığı inkâr etmeleridir. Bu şekilde de psikolog izmir hastalığı teşhis etmekte özen göstermezse aradaki ayrımı göremeyebilir. Ancak iki hastalıkta da ortak nokta yeme bozukluğu temel sorunu olduğundan tedavileri çok benzerdir.

Anoreksiya nervoza da bireyler öğünleri atlar, yediği yemeğin miktarını doğru söylemez, az kalorili yemekler yer, bedeniyle alakalı olumsuz söylemlerde bulunur, başkalarının yanında yemek yemez, az kalorili yiyeceklerden sonra bile yoğun egzersizler uygular. Bulimia nervoza hastaları ise yedikten sonra tuvalete gider, yeme atakları geçirir, devamlı olarak kilosu ve beden görüntüsü ile ilgili kaydı duyar bu sebeple bu konu hakkında konuşmaktan kaçınır. Aralarındaki en belirgin fark; anoreksiya nervoza hastaları fazla miktarda kilo kaybederken bulimia hastaları genellikle kilo kaybetmezler.  Birinde yemek yeme tamamen bırakılırken birinde hızlı ve gizli yemek yeme ve sonrasında yediklerini çıkarma söz konusudur. Anoreksiya nevrozalı hastaların %30-50’sinde bulimia nevroza semptomları da görülmektedir.

Bulimia Nervoza Tedavisi

Bulimia nervoza tedavisinde birkaç farklı yöntemin bir arada kullanılması tedavi başarısını artırır. Bulimia nervoza tedavisi için en etkili yöntem antidepresan ve psikoterapiyi birlikte yürütmektir. Beden algısı ve benlik söylemleri için psikoterapi olmazsa olmazdır denebilir. Geçmiş ve mevcut travmaları kabul etme ve bunlarla rasyonel bir şekilde başa çıkma becerilerinin olmaması, bulimia nervoza, diğer yeme bozuklukları olan kişilerin, olumsuz duygularını ve düşüncelerini profesyonel yardım almadan yenmeyi çok zor bulmalarının nedenlerinden biridir. Bu sebepler bulimia hastalarının bir psikolog izmir görüşmesi yapmasını gerekli kılmaktadır.

Bulimia nervoza tedavisinde Bilişsel Davranışçı Terapi, Aile Terapisi en çok tercih edilen terapi yöntemidir. Bireyler BDT ile olumlu ve olumsuz düşünceleri ve duyguları tanımlama, olumsuz duygu ve düşünceleri durdurmayı ve değiştirmeyi engelleyen tetikleyicileri ve engelleri belirleme, hastaların gerçekliği nesnel olarak algılamaya odaklanma yeteneğini geliştirme, hastaların gerçekte temeli olmayan spontane duyguları hakkındaki farkındalıklarını artırma gibi beceriler kazanırlar. Aile temelli terapi tedavisi sürecinde ise ebeveynlerin, gençlerinin sağlıksız yeme davranışlarını durdurmanın yanı sıra gençlerin kendi beslenmesini kontrol altına almasına yardımcı olmaktadır. Bulimia hastasının diyetisyen yardımıyla hazırladığı beslenme listesi de zararlı yeme ataklarını önlemeye ve atak arasındaki aşırı kalori kısıtlamanın ortadan kaldırılmasına yardımcı olur. Bu süreçte bulima hastasının yakın çevresine de bulimia nervoza ile psikoeğitim vermek oldukça önemlidir, bireyin hastalığı yenme aşamasındaki sosyal desteği önemli ölçüde arttırır.

Bulimia Nervoza Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Bulimia nervoza kesinlikle tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bulimia tedavi edilmezse ciddi sorunlara da yol açabilmektedir. Bulimia hastalığının tedavisi oldukça kolay olmakla beraber, psikologlar tarafından yürütülen terapiler halinde yapılmaktadır.  Ancak birey durumu inkâr eder ve ısrarla tedavi olmak istemez ise oluşabilecek bazı semptomlar aşağıdaki gibidir:

  • Kanlı gözler
  • Elin arkasında nasır oluşumu
  • Göğüs ağrısı
  • Kronik kabız (müshil ve lavman nedeniyle)
  • Sık sık boğaz ağrısı
  • Baş ağrısı
  • Kalp çarpıntısı
  • Baş dönmesi, bayılma, denge kaybı
  • Karın ağrısı
  • El ve ayak şişkinliği
  • Diş hassasiyeti
  • Boğazda aşınma
  • Diş hastalıkları (sarı ve çürük dişler)
  • Kusma kaynaklı yanak şişkinlikleri

Unutmayın ki bulimia nervoza ciddi bir yeme bozukluğudur. Bulimia nervoza hastalığına sahipseniz ya da çevrenizde psikolojik destek almak isteyen bireyler var ise izmir psikolog ile ön görüşme yapmak ve detaylı bilgi için  https://www.psikoaktif.com/bize-ulasin/ adresinden bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Paranoid Kişilik Bozukluğu (PPD) Nedir? Belirtileri Nelerdir?

Paranoid kişilik bozukluğu (PPD), Küme A veya eksantrik kişilik bozuklukları olarak adlandırılan grubun içinde yer alan bir kişilik bozukluğudur. Paranoid kişilik bozukluğu olan bireyler başkalarından sürekli olarak şüphe duyarlar. Bu şüphe; aileye, eşe, arkadaşlara ve diğer sosyal ortamlarda bulunan kişilere karşı olabilir. Temel kriterlerden biri şüphe duymak için yeterli sebep olmamasına rağmen başkalarından şüphe duymaktır. Paranoid kişilik bozukluğu çocukluk ya da erken ergenlik döneminde başlar. Erkeklerde kadınlara göre daha yaygın olarak görülür.

Paranoid Kişilik Bozukluğu (PPD) Neden Olur?

Paranoid kişilik bozukluğunun temel sebebi bilinmemekle birlikte psikolojik ve biyolojik faktörlerin birleşmesi ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. Paranoid kişilik bozukluğuna sahip kişilerin yakın akrabalarında da kişilik bozukluğu olma ihtimalinin yüksel olduğu bulunmuştur. Özellikle şizofreni ve sanrısal bozukluğun paranoid kişilik bozukluğu ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Birey, çocukluk döneminde ihtiyacı olan sevgi, ilgi, şefkat ve güvenlik duygusundan mahrum kalırsa gelecek yaşantısında paranoid özellikler gösterecek ve çevresindeki insanlara güvenmeyecektir. Bununla birlikte erken dönem olumsuz deneyimlerin (fiziksel, duygusal, cinsel, psikolojik şiddet) paranoid kişilik bozukluğunun gelişiminde önemli bir rolü olduğu bilinmektedir.

Paranoid Kişilik Bozukluğunun (PPD) Belirtileri Nelerdir?

Paranoid kişilik bozukluğunun belirtileri şu şekildedir;

  • Gerekçesiz şekilde zarar görme, aldatılma veya kullanılma şüphesinde olma
  • Şüphe nedeniyle başkalarına güvenmede isteksizlik
  • Eşin sadakatinden haksız yere şüphe duyma
  • Başarısızlıktan ve aşağılanmaktan yoğun şekilde korkma
  • Karşılaştığı kötü davranışları asla affetmeme
  • Algılanan hatalar için kin tutma
  • İlişki kurmada, başkalarıyla çalışmakta zorlanma
  • Tartışmalarda her zaman haklı olduğuna inanma
  • Sorumluluktan ve suçu üstlenmekten kaçınma
  • Kendini korumak için aşırı ve saldırgan bir tarz ile hareket etme
  • Başkalarını suçlama
  • Sabit fikirli, inatçı ve katı bir yapıya sahip olma
  • Kızmaya, öfkelenmeye ve agresifleşmeye hazır olma
  • Otoriteye karşı başkaldırma
  • Yalan söylemeye ve gerçekleri farklı göstermeye eğilim
  • Diğer insanların kendisine karşı iyi davranışlarından gizli anlamlar çıkarma eğilimi

Paranoid Kişilik Bozukluğu (PPD) Nasıl Teşhis Edilir?

Paranoid kişilik bozukluğu teşhisi için psikolog görüşmesi gereklidir. Uzman psikolog tarafından gözlem yapılması ve kriterlere uygunluğunun ölçülmesi önemlidir. Psikiyatristler ve psikologlar, bir kişinin kişilik bozukluğunu değerlendirmek için özel olarak planlanmış görüşme ve değerlendirme araçlarını kullanırlar. (Tıbbi geçmiş, fiziksel inceleme, semptomların değerlendirilmesi, psikolojik testler, semptomlara neden olabilecek diğer psikiyatrik bozuklukları ekarte eden testler)

paranoid kişilik bozukluğu

Tanı kriterlerine göre psikolog görüşmesinin ardından erken ergenliğin başında başlayan ve birçok şekilde görülen, güvensizlik ve şüphecilik işaretlerini izleyen yukarıdaki belirtilerden dört ya da daha fazlasının bulunması kişide paranoid kişilik bozukluğu olma ihtimalini güçlendirmektedir.

Paranoid Kişilik Bozukluğu (PPD) Nasıl Tedavi Edilir?

Paranoid kişilik bozukluğunun tedavisinde öncelikli olarak bilinmesi gereken şey kişilik bozukluklarının tedavi edilmediği taktirde daha kötüye gidebileceğidir. Kişilik bozukluğuna sahip olan kişiler ilerleyen dönemlerinde alkol ya da uyuşturucu kullanabilir, şiddete meyilli olabilir, hastaneye yatırılabilir, kendine veya çevresindeki insanlara zarar verebilir.

Paranoid kişilik bozukluğunda en etkili tedavi yöntemi psikoterapidir. Paranoid kişilik bozukluğuna sahip bireyler başka birine güvenmekte zorluk çekmesi psikolog görüşmelerinde sorun olabilmektedir çünkü bu kişiler genellikle tedaviye ihtiyaç duymazlar. Güven ilişkisi psikoterapi görüşmelerinde olmazsa olmaz bir etkendir. Tedavi olmak isteyen hastalarda psikoterapi tercih edilir. Terapide psikolog hastaya genel başa çıkma becerilerini, özellikle güven ve empatiyi artırmanın yanı sıra sosyal etkileşimi, iletişimi ve benlik saygısını geliştirmeye odaklanılır. Genellikle ilaç kullanılmaz ancak kişinin semptomları şiddetli ise ve anksiyete, depresyon ile ilgili bir psikiyatrik rahatsızlık eşlik ediyorsa ilaç tedavi sürecine dahil edilebilir.

‘’Paranoid kişilik bozukluğu tedavisi ne kadar sürer?’’ sorusu ise kişinin semptomlarına, semptomları yaşama sıklığına, yaşına, sosyal çevresine, tedaviye sadık kalmasına bağlı olarak değişkenlik gösterdiği yönündedir.

Paranoid Kişilik Bozukluğu (PPD) Olan Birine Nasıl Davranmalıyız?

  • Paranoid kişilik bozukluğuna sahip biri ile yaşamak başlı başına zor bir yoldur. Çünkü kendinizi sürekli baskı altında hissedebilirsiniz, sürekli olarak tartışmaların içinde bulabilirsiniz. Yapmadığınız şeyler konusunda itham ediliyor olabilirsiniz. Sizin de kendinizi korumak adına bu hastalığa sahip bireylerle yaşarken bu konuyu iyi bilmeniz onları anlamanıza yardımcı olacaktır. Paranoid kişilik bozukluğu ile ilgili araştırmalar, okumalar yapabilirsiniz. Eğer çok yakın iletişimde olduğunuz biri ise psikoeğitim programlarına katılabilirsiniz.
  • Paranoid kişilik bozukluğuna sahip olan bireylere açık olmak, bir şey saklamamak önemlidir. Güvenmekte zorlanan kişiler oldukları için zor inşa ettikleri güveni yıkmamak onların tetiklenmemesi için yardımcı olacaktır.
  • Doğal olmak da oldukça önemlidir. Bu kişilerle ilişki kurarken samimi olmalısınız. Eğer romantik bir ilişki yaşıyorsanız sadakatinizi kanıtlama çabasına girmemelisiniz. Çünkü bu şekilde de paranoid kişilik bozukluğu olan kişide ‘sorgulanacak bir durum var’ mesajı veriyor olabilirsiniz.
  • Eğer çevrenizde sıklıkla iletişim kurduğunuz kişilerden biri paranoid kişilik bozukluğuna sahipse yüksek ihtimalle kendinizi tartışmanın içinde bulabilirsiniz. Bu tartışmayı uzatmamak size düşen bir görev olacaktır. Çünkü bu kişilerle ‘dişe diş’ şeklinde diyaloglara girerseniz aranızdaki ilişki geri dönülmez bir hal alabilir. Sakin kalmalısınız.
  • En önemlisi ise çevrenizde paranoid kişilik bozukluğu hastası biri varsa onu profesyonel bir psikolog görüşmesine teşvik etmelisiniz. Uzman izmir psikolog desteği ile tedavinin mümkün olduğunu unutmamalısınız.

 

Paranoid kişilik bozukluğu ile ilgili okuduklarınız sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tedaviye ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız ya da çevrenizde ihtiyacı olan biri var ise alanında uzman izmir psikologlarına ulaşmak için tıklayın.

mitomani nedir

Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı) Nedir?

‘’Mitomani ne demek?’’  Sorusunun psikiyatride karşılığı patolojik yalan, yalan söyleme alışkanlığıdır. Bu hastalığa sahip kişilere mitoman denir. Bu hastalık ilk olarak 1891 yılında Alman Dr.Delbrueck tarafından tanımlanmıştır. Yalan söylemeye ve abartmaya hastalık derecesinde eğilimli olmak ya da patolojik yalan olarak bilinmektedir. Mitomani kelimesi ise Yunanca bir kelime olan ve efsane anlamına gelen “muthos” ile Latince bir kelime olan ve delilik anlamına gelen “mania” sözcüklerinden oluşmuştur. Mitomani halk arasında durduk yere yalan söyleme hastalığı, sürekli yalan söyleme hastalığı ya da gereksiz yere yalan söyleme hastalığı olarak da bilinir.

Gerçek yalan, kötü niyetli ve aldatıcı olmaktadır. Yalan söyleyen belli bir amaç doğrultusunda söyler ve çıkarı vardır. Patolojik yalan ise yalan söyleme alışkanlığıdır. Mitomanide kişinin çıkarı kendisini daha değerli hissetmektir. Mitomanide yalan söyleme davranışı kişinin psikolojik olarak ihtiyaç duyduğu ilgiyi sağlayarak kişinin rahatlamasını sağlar. Klinikte özellikle, antisosyal kişilik bozukluğu olan, bipolar duygudurum bozukluğu olan veya depresyon, anksiyete gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıklara sahip hastalarda mitomanik yalan söyleme davranışı görülebilir. Genel toplumda görülme oranı 1000 kişide 1 dir. Erkeklerde ve kadınlarda eşit oranda görülür.

Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı) Belirtileri Nelerdir?

Mitomani belirtileri şu şekildedir;

  • Mitomanik yalanın ayırt edici özelliği kişi kendisini utanç verici,cezalandırılacağı bir durumdan kurtarmak veya bir durumun gizliliği için yalan söylemez. Mevcut ortamda herhangi bir şekilde yalan söylemeyi gerektirecek bir şey olmamasına rağmen ısrarla yalan söylemeyi sürdürür.
  • Mitomanik yalanlarda; ifadeler oldukça derinlikli, inandırıcı, detaylı ve abartılıdır. Bundan dolayı mitomanik kişiler karşısındaki kişiye yalanını çok rahat şekilde inandırabilir.
  • Mitomanlar genelde söylediği yalanlarda kendilerini çok mağdur ya da çok haklı olarak anlatırlar. Bunun sonucunda ise övgü ya da acıma duyguları ile ilgiyi üstlerine çekerler.
  • Mitomani davranışını uzun süre sergileyen kişiler, söyledikleri yalanları gerçekmiş gibi algılamaya başlar. Mitomanlar çoğu zaman kendi söyledikleri yalanlara inanırlar. Bu sebeple aksine ısrarla karşı çıkarlar.
  • Mitomanlar üstün sözel yeteneğe sahiptirler.
  • Mitomanlar yalanları ile ilgili gelen sorulara hızlı bir şekilde cevap verebilirler. Yalanı çok hızlı kurgulayabilirler.
  • Sosyal olarak yalnızlaştıkları için kendilerini keşfedilmemiş yetenek olarak görebilirler.
  • Mitomanlar çoğu zaman hasta olduklarını kabul etmezler.

 Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı) Neden Olur?

Mitomani sebebi ayrı bir psikiyatrik rahatsızlık olarak kabul edilmediğinden kesin olarak bilinmemektedir. Ancak diğer psikolojik rahatsızlıkların bulgusu olduğu düşünülmektedir. Bunlar;

Mitomani hastaları üzerinde yapılan gözlemlere göre bazılarında epilepsi veya EEG bozuklukları, kafa travması ve aile içinde psikiyatrik hastaların olduğu gözlenmiştir.

Mitomaninin genetik olup olmadığı oldukça merak edilen bir konudur. Bir çeşit dürtü kontrol bozukluğu olarak bilinen mitomani genetik değildir. Ancak başka bir hastalığın semptomu olarak görülmekteyse asıl psikiyatrik rahatsızlığa bakmak gereklidir.

Mitomaninin kökeninde düşük öz benlik saygısı ve kendine güvensizlik yatar. Bu eksiklikleri olan kişi yalan söyleyerek bu boşluğu doldurmaya çalışır. Mitomanların düzensiz aile yaşamlarının olduğu tespit edilmiştir. Mitomani hastalarında sahte benlik duygusu, gerçek benliği sahte benlikten korumak için idealizm, mükemmellik ve görkem yaratma mekanizmalarını kullanır. Bu sebeple yalana ihtiyaç duyarlar.

Son dönemde yapılan çalışmalara göre, kronik olarak yalan söyleyen kişilerde yalan söyleme davranışını sergilemeye yatkınlık ve davranışı göstermede kolaylık geliştiğini göstermiştir. Bu anlamda sık yalan söyleyen kişilerin mitomaniye yatkınlık oluşturduğu söylenebilir.

 Mitomani Hastasına Nasıl Davranılmalıdır?

Sürekli yalan söyleyen mitomani hastalarına nasıl davranılmalı diye düşünüyorsanız yardımcı olabilecek birkaç öneri şu şekildedir;

  • Mitomanlar yaşadıkları şeyin hastalık olduğunun ya da yalan söylediğinin farkında değillerdir. Bu sebeple eğer siz bunun patolojik yalan olduğunun farkındaysanız kişiyi yalan söylediğinde suçlayıcı bir tavır sergilemekten ve öfkelendirmekten kaçınmalısınız.
  • Mitomanlarlaikili ilişki kurmak gerçekten zorludur. Öncellikle bunu fark edip sabırlı davranmalısınız. Aranızdaki güven ilişkisi oluşması hem hastalığının ilerlememesi için hem de sizin sakinliğinizi koruyabilmeniz için oldukça önemlidir.
  • Mitomani hastalığına sahip biriyle yakın ilişki içindeyseniz kendinizi korumak adına yapabileceğiniz en doğru şey durumu kişisel algılamamak, karşınızdaki kişinin size kasıtlı olarak böyle davranmadığını fark etmektir.
  • Karşınızdaki kişinin yalan söylediğini fark ettiğinizde bunu belirtebilir bu davranışın kendi hayatınızdaki olumsuz deneyiminden bahsedebilirsiniz. Negatif pekiştireç yöntemi ile karşınızdaki kişiyi doğru söylemeye yönlendirebilirsiniz.
  • En önemlisi çevrenizdeki mitomani tedavi konusunda bilgilendirmek ve uygun psikolog izmir ile görüşmesine yardımcı olmaktır.

yalan söyleme hastalığı

Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı) Tanısı Nasıl Konulur?

Mitomani tanısı konulması oldukça güç bir psikolojik rahatsızlıktır. Kişi sürekli olarak yalan söylediği için ve bunu oldukça inandırıcı yaptığı için psikolog görüşmesinde hastanın öyküsünden şüphe edilebilir. Tanı konulurken öncelik kişinin yalanının patolojik olup olmadığını ayırt etmektir.

Mitomani bazen diğer kişilik bozuklukları ile karıştırılabilir. Ancak kişilik bozukluklarından ayrılan yanı mitomanlar yalandan kazanç elde etmeyi ummazlar. Kişilik bozuklukları genellikle çocukluk çağında, mitomani ise ergenlikte başlar. Mitomanlarda intihar eğilimi gözlenmez. Bir arada(komorbid) olma durumu söz konusu olsa da her mitomana kişilik bozukluğu hastasıdır diyemeyiz.

Tanıda önemli olan bir diğer husus ise, kişinin yakın çevresi ve ailesinden alınan hastalık öyküsüdür. Kişi kendisinin hasta olduğunu kabul etmediği için önemli olan yakın çevresindeki kişilerin ne anlattığı olabilmektedir. Tüm bu değerlendirmelerden alınan verilerle birlikte, ek psikolojik sorunların varlığı açısından hasta psikolog tarafından sorgulanır. Gerekli görüldüğü takdirde ek tetkiklere başvurulabilir. Sonuçta elde edilen bilgiler doğrultusunda mitomani ile varsa diğer hastalıklar teşhis edilerek gerekli tedavi planlanır.

Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı) Nasıl Tedavi Edilir?

Mitomani tedavisi için en önemli etken kişinin bu durumu kabul etmesidir. Kişi tedavi olmaya etrafındaki insanlar tarafından zorlanırsa terapi süreci boyunca iş birliği yapma olasılığı düşecektir.

Kişilik bozukluğu, duygudurum bozukluğu, depresyon veya anksiyete gibi farklı bir ruhsal rahatsızlık tespit edilirse, buna yönelik antidepresan, sakinleştirici, antipsikotik ilaçlar gibi çeşitli ilaç tedavileri reçete edilir. Bunun yanında mitomanik kişilerin tedavisinde psikoterapi oldukça önemli bir yer tutar. Kesinlikle bu tedavi süresinde kişinin yakın çevresindekilerinde destek alması gerekir, kişi tedavi sürecine kadar farkında olmadan diğer kişileri yıpratmış olabilir. Bu doğrultuda, hasta yakınlarına mitomani ile nasıl mücadele etmeleri gerektiği konusunda bilgilendirme yapılarak, psikolojik destek verilebilir.

Mitomani (Yalan Söyleme Hastalığı) Tedavi Edilmezse Ne Olur?

 Mitomani, yani patolojik yalan söyleme hastalığının nedeni ise gerçek dışı bir değerlendirme ve kurgulama sürecine sahip olmasıdır. Tedavisi oldukça önemli olan bu hastalık, tedavi edilmediği zaman çeşitli psikolojik hastalıklara neden olabilmektedir. Örneğin; mitomani hastalığı tedavi edilmediğinde ileri derecede kişilik bozukluğuna daha da kötüsü şizofreniye dönebilmektedir. Dolayısıyla hastanın tedavi konusunda ikna edilmesi ve en kısa süre içerisinde tedaviye başlaması büyük önem arz etmektedir.

Eğer yukarıda söz edilen mitomani belirtilerine sahip olduğunuzu düşünüyorsanız ya da çevrenizde mitoman olduğundan şüphelendiğiniz biri var ise daha detaylı bilgi almak ve izmir psikolog ile görüşme yapmak için buraya tıklayarak bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Sosyal Fobi Nedir? Sosyal Fobi Belirtileri Nelerdir?

İnsanların sosyalleştikleri bazı durumlarda gergin hissetmeleri normaldir. Örneğin kalabalık önünde bir sunum yapmak endişe verici olabilir. Fakat sosyal fobi olarak da adlandırılan sosyal anksiyete bozukluğunda gündelik hayattaki etkileşimler azalır. Başkaları tarafından incelenmek ya da olumsuz değerlendirilmekten korkmak şeklinde yorumlanabilir. Sosyal fobi nedir sorusunun yanıtı aslında günlük yaşam alışkanlıklarının endişe vermesi ve panik yaratmasıdır diyebiliriz.

Şiddetli olarak hissedilen ilişkileri, günlük rutinleri, okulu, işi ya da diğer sosyal aktivitelere etkiler. Sosyal fobi tedavisi ile yeniden güven kazanabilir ve başkaları ile iletişiminizi yeniden güçlendirebilirsiniz.

sosyal fobi

Sosyal fobi kimlerde görülür?

Sosyal fobi genellikle 13 yaş civarında başlaya bilmektedir. Her yaştan kişi de görülebilir. Özellikle akran zorbalığı, aile çatışması, duygusal ya da cinsel istismar durumlarına maruz kalan kişilerde görülmektedir. Bununla birlikte fiziksel sorunlardan olan serotonin dengesizliği gibi hormon bozukluklarında da sosyal fobi görülebilmektedir. Serotonin hormonu beyinde ruh halini düzenlemeye yardımcı olan hormonlardan biridir.

Sosyal fobi belirtileri nelerdir?

Sosyal fobi belirtileri her kişiye göre değişiklik gösterebilir. En belirgin belirtilerinden biri başkalarının önünde ya da çevresinde bir performans sergilemekten kaçınmadır. Fakat bunun şiddeti önemlidir.

  • Eleştirilebilecek ortamlardan korkma ve kaçınma,
  • Yabancılarla iletişime girme ya da konuşma konusunda yoğun bir panik durumu,
  • Kızarma, terleme ya da titreme gibi belirtiler gösterme,
  • İlgi odağı olabilecek durumlardan kaçınma,
  • Bir etkinlik dolayısıyla yoğun kaygı duyma,
  • Sosyal durumlarda yoğun bir panik ve korku hali gibi belirtilerle kendini göstermektedir.

Çocuklarda sosyal fobi belirtileri arasında ise yetişkinlerle ya da kendi akranlarıyla iletişime girme kaygısı görülmektedir. Bu kaygı sonucunda ağlamak, öfke nöbeti geçirmek ya da sosyal ortamlarda konuşmayı reddetmek gibi durumlar gösterilebilir. Yeni tanıştığı bir arkadaşıyla ilişkisini sürdürememe, sohbeti başlatamama gibi belirtiler olabilir. Kendini yetersiz gibi algılayan bu çocuklar daha sonrasında depresyon geliştirebilir. Bu nedenle sosyal fobi belirtileri görülmeye başladığında önlem almak gerekmektedir.

Bazı sosyal ortamlarda endişe duymak oldukça normaldir. Fakat sosyal fobi durumu varsa başkaları tarafından yargılanma ya da onların önünde küçük düşürülmek korkusu yaşamanız muhtemeldir.

Sosyal kaygı belirtileri sınırlı bir kaygı türü olarak da ortaya çıkabilir. Mesela bu belirtiler sadece insanların önünde konuşma yaparken ortaya çıkabilir. Fakat eğer ileri düzeydeyse tüm sosyal ortamlarda belirti gösterebilirsiniz.

Sosyal fobi neden olur?

Sosyal fobi neden olur sorusunun kesin bir cevabı olmamakla birlikte genetik faktörler bu durumu etkileyebilir. Bazı riskli ailelerde bu durum ortaya çıkabilir. Ayrıca stres ve çevresel faktörlerin de sosyal fobi için etkili nedenlerden biri olduğu bilinmektedir.

Sosyal fobinin oluşmasında ebeveyn tutumları da büyük bir rol oynamaktadır. Aşırı koruyucu, mükemmeliyetçi, eleştirel, kıyaslayınca ya da kontrolcü ebeveyn davranışları kişinin kendini yetersiz ve güvensiz hissetmesine sebep olur. Bu da ileriki yaşlarda kişinin sosyal olarak kendini değersiz görmesine ve sosyal kaygı geliştirmesine neden olabilmektedir.

Beyindeki amigdala adı verilen bölge, korku tepkisini kontrol etmede rol oynayabilir. Bu yapının aşırı aktif çalıştığı kişiler, sosyal durumlarda artan kaygıya neden olan yüksek bir korku duyabilmektedir.

Sosyal anksiyete bozukluğu tedavi edilmediğinde kişinin hayatını olumsuz etkiler. İlişkilerden, okuldan ya da işten keyif alamaz hale gelir. Bu gibi ortamlardan kaçınmaya başlar ve evden çıkmama durumuna kadar ilerleyebilir. Eleştiriye karşı aşırı duyarlılık, ilgi odağı olma konusunda sorun ya da sosyal ilişki kurma da zorlanma gibi istenmeyen durumlar meydana gelir.

sosyal fobi

Sosyal fobi tedavi yöntemleri nelerdir?

Sosyal fobi tedavisi konusunda psikolojik destek almak önerilmektedir. Sosyal anksiyete bozukluğu genellikle psikoterapi ile çözülebilen bir sorundur. Psikoterapi yöntemlerinden bilişsel davranışçı terapi sıklıkla kullanılmaktadır. Bu terapi yöntemi daha az endişeli ve korkulu hissetmenize yardımcı olmak için farklı düşünme ve davranma teknikleri sunmaktadır. Ayrıca sosyal becerileri öğrenme ve uygulama konusunda destek olur.

Bilişsel davranışçı terapi yaklaşımıyla stres kaynakları tespit edilir. Ne zaman ve hangi sıklıkta bu problemin yaşamda konusunda farkındalık oluşturulur. Fiziksel belirtilerle başa çıkma konusunda kullanılacak farklı egzersiz ve teknikler gösterilir. Burada amaç kişinin olumsuz inançlarını sağlıklı, işlevsel ve doğru hale getirmektir.

Sosyal fobi nasıl geçer diye merak edenler için diğer bir yöntem ise maruz bırakma terapisidir. Kaygı bozukluğunun altında yatan korkularla aşamalı olarak yüzleşmeye odaklanan bir yöntemdir. Maruz kalma terapisi çoğu zaman meditasyon ya da gevşeme teknikleri ile beraber kullanılabilmektedir. Sosyal anksiyete bozukluğu olan kişiler genellikle arkadaşlarından ya da ailelerinden destek görebilirler. Kalabalıklara adım adım girmeye çalışarak aslında yargılama ve reddetme hakkındaki düşüncelerinin doğru olmadığını anlarlar.

Hayat tarzı değişiklikleri genel olarak kaygılar üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Varolan genel kaygı düzeyini azaltabilmek sosyal ortamlarda da daha rahat olmaya olanak tanır. Yaşam tarzı değişikliklerinden en fazla önerilen açık havada fiziksel aktivite yapmaktır. Egzersiz hem ruh halini hem de kaygıyı düzenleyen ve iyi hissettiren hormonların salgılanmasına olanak tanıyan bir aktivitedir. Haftanın en az üç günü, 30 dakika fiziksel aktivite yapmayı hedefliyor bilirsiniz. Sınırlarınızı bilerek kaygıyı azaltmanız da mümkündür. Etrafınızdaki kişilere istemediğiniz durumlar için “hayır” deme alıştırması yapmak ve meditasyona zaman ayırma bu yöntemlerden yalnızca birkaçıdır.

Kafeinli içecekler de panik ve kaygı düzeyini arttırabilir. Kahve veya çaydan vazgeçemiyorsanız, her gün tükettiğiniz miktarı azaltmaya çalışın. İnsanlarla konuşma pratiği yapmak da işe yarayacaktır. İşyerinde tanımadığınız birine “merhaba” demek kadar basit adımlarla pratik yapabilirsiniz. Sosyal kaygısı olan bireyler özellikle göz teması kurmaktan kaçınabilirler. Bunun için de kendinizi hazır hissettiğiniz de insanlarla konuşurken göz teması kurmaya çalışabilirsiniz.

Sosyal kaygılarınız ya da ailenizden herhangi birinin sosyal kaygısı günlük yaşamdaki işlerini yapmada sorunlara neden olmaya başlarsa profesyonel bir yardım alma zamanı gelmiş demektir. Bu durumda psikoterapi yöntemleri uygulanmalıdır.

Sosyal fobi yaşayan kişilerin kendi kendine yapacağı farklı teknikler de bu kaygının azaltılmasına yardımcı olabilir.

  • Sağlıklı bir yaşam biçimi belirlemek, düzenli egzersiz yapmak,
  • Fiziksel olarak her zaman aktif olmayı Amaçlamak,
  • Yakın arkadaşlarla ya da aileyle sosyal ortamlara adım adım katılmak,
  • Kafein tüketimini sınırlandırmak,
  • Düzenli uyku rutini belirlemek ve stresle baş etme becerileri geliştirmek gibi yöntemler bu kaygıyı azaltma da yardımcı olmaktadır.

Hayatınızdaki öncelikleri belirleyerek zamanınızı ve enerjinizi dikkatli bir şekilde yönetebilirsiniz. Zevk aldığınız şeyleri zaman ayırdığınızdan emin olarak bu kaygıyı azaltabilirsiniz. Bununla birlikte çoğu fobi de olduğu gibi sosyal fobi dedi kişisel yaşamınızın bir kaydını tutmak adına günlük tutmak işe yarayabilir. Genel olarak ne zaman ve hangi koşulda strese girdiğinizi belirlemenize yardımcı olur.

Sosyal fobi ile ilgili terapi planlamanın faydaları;

  • Kaygının üstesinden gelmenize yardımcı olacak şekilde bir plan oluşturmaya,
  • Korkuları konuşmak ve ifade etmek güvenli bir alana sahip olmaya,
  • Tetikleyicileri belirlemek ve kabul etmek yeni teknikler geliştirmeye,
  • Kaygıyla başa çıkmak için daha sağlıklı alışkanlıkların oluşmasına zemin hazırlar.

Böylece hayatla ve kendinizle ilgili olumsuz düşünceleri değiştirmek ile ilgili yeni teknikler öğrenebilirsiniz, ayrıca terapist endişenizin kökenine inmenize de yardımcı olur.

Sosyal fobi tedavisi ile ilgili daha fazla bilgi için https://www.psikoaktif.com/sosyal-fobi-tedavisi-izmir/ sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.

 

 

 

 

 

Ölüm Korkusu (Tanatofobi) Nedir?

ölüm korkusu (tanatofobi)

 

Fobiler, bazı olaylar, nesneler ya da durumlar hakkında yoğun bir endişe ya da panik duygusunun oluşturduğu korkulara verilen isimdir. Ölüm korkusu gibi spesifik bir fobi üzerinde yoğun duygu hissetmek bir tür anksiyete bozukluğudur. Ölüm korkusu, belli bir nesneyle tetiklenen fobiler yerine aklın her an bir köşesinde bulunan bir fobidir.

Ölüm konusunda biraz endişe duymak oldukça doğaldır. Bilinmeyenden korkmak insani bir duygudur. Kimi zaman ölümün korkutucu ya da acı verici olduğunu düşünebilir ve kaygılanabiliriz. Burada dikkat edilmesi gereken kritik nokta Tanatofobi olarak bilinen ölüm korkusunun günlük hayatı etkilemesidir. Günlük hayatı etkilemesi demek iş, okul ya da sosyal ortamda etkin olmayı zorlaştırmasıdır. Ölüm hakkında konuşulduğunda ya da düşünüldüğünde panik atak gibi fiziksel semptomlar yaşanabilir. Bu durumda konuyla ilgili profesyonellerden destek almak gerekmektedir.

 

Ölüm Korkusu (Tanatofobi) Neden Olur?

Ölüm korkusu neden olur sorusunun yanıtı ise çok çeşitli olabilmektedir. Belirli bir olayın veya deneyimin bu korkuyu tetiklemesi mümkündür. Örneğin, bir kişi aşağıdaki durumlarda ölüm kaygısı oluşturabilir;

  • Ölüm veya ölümle ilgili travmatik bir deneyim yaşadığınızda,
  • Bir ebeveyni veya sevilen birini kaybettiğinizde,
  • Birinin zor veya acılı bir ölüm geçirdiğine tanık olduğunuzda ölüm kaygısı yaşayama başlayabilirsiniz.

Fobilerin tam olarak neden geliştiği her zaman belirlenemeyebilir. Ancak, genellikle çocukluk ve gençlik yıllarında ortaya çıkarlar. Anksiyete bozukluğu, uzun süreli stres, travmatik yaşam olayları veya genetiğin bir sonucu olabilirler.

Bununla birlikte Tanatofobi bazı başka korkuların kökeninde de yaşayabilir;

  • Aerofobi (uçma korkusu)
  • Agorafobi (bilinmeyen bir yerden kaçamama korkusu)
  • Aquafobi (su korkusu)
  • Araknofobi (örümcek korkusu)
  • Klostrofobi (kalabalık, kapalı alanlar korkusu)

Anksiyete ölüm korkusu durumunu da beraberinde getirebilir. Bu tür korkuları yenmek psikolojik destekle aslında oldukça kolaydır. Günlük yaşamı etkilediğini düşündüğünüzde fazla vakit kaybetmeden yardım almak önemlidir.

Kontrolü kaybetme korkusu da ölüm kaygısını güçlendirebilir. İnsanlar genellikle kontrollü olmayı severler. Kontrolü kaybetmekten korkanlar ise aşırı sağlık kontrolü gibi rutinlerle ölüme uzak tutmaya çalışabilirler.

Tanatofobi yani ölüm korkusu olan bazı kişiler aslında ölümün kendisinden korkmazlar. Bunun yerine, genellikle ölme eylemini yansıtan koşullardan korkarlar. Sakat bırakan acıdan, zayıflatıcı hastalıktan gibi koşullardan korkabilirler. Hatta bazı kişiler ölümden sonra ailelerine ne olacağı konusunda daha fazla endişelenirler. Bu kaygılar günlük hayata etkilemediği sürece oldukça insanidir. Fakat bu kaygı ve panik hali altı aydan uzun sürüyorsa, günlük hayattaki işlerden kaçınmanıza neden oluyorsa destek alınmalıdır.

Ölüm Korkusu (Tanatofobi) Kimlerde Görülür?

Ölüm korkusu nasıl yenilir psikoloji biliminin olumlu sonuçlar verdiği alanlardan biridir. Tanatofobi yetişkin ve çocuk olarak her yaşta görülebilmektedir. Genellikle;

  • Sağlık durumu kötü ya da ciddi bir hastalık teşhisi konmuş kişiler,
  • Yaşamlarından memnun olmayanlar,
  • Düşük benlik saygısına sahip olanlar,
  • Depresyon ya da anksiyete gibi sağlık sorunlarına sahip kişiler,
  • Yakın aile üyeleri ya da arkadaş eksikliklerinde,
  • Sağlık hizmeti sektöründe çalışanlar gibi işlerinde genellikle hastalık ve tramvaya tanık olanlarda görülebilmektedir.

ölüm korkusu(tanafobi)

Ölüm Korkusu (Tanatofobi) Belirtileri Nelerdir?

Ölüm kaygısının belirtileri ise oldukça yoğundur. Eğer tanatofobiniz varsa ölüm düşüncesi aklınıza geldiğinizde yoğun bir panik atak, korku ve depresyon duygusu yaşıyor olabilirsiniz. Günlük yaşamda size tehlikeli gibi görünen yerlerden ya da durumlardan kaçabilirsiniz. Bununla birlikte ölüm korkusu beraberinde sürekli olarak hastalık belirtilerini kontrol etmeyi ve sağlığa takıntılı olmayı da getirmektedir.

Ölüm korkusu olan kişiler vücudunda çıkan benleri, kan basıncını ya da tansiyonunu sık sık ölçme eyleminde bulunabilir. Tıbbi bilgileri bulmak konusunda çok fazla zaman harcarlar. Hastalanma konusunda aşırı bir endişeye sahiptirler. Ayrıca ölüm düşüncesi aklına geldiğinde üşüme, baş dönmesi, aşırı terleme, kalp çarpıntısı ya da mide bulantısı gibi fiziksel durumlar tetiklenebilir. Bu korkuyla beraber bütün endişelerini fiziksel olarak da deneyimleyebilirler.

Tanatofobi belirtileri; altı ay ya da daha uzun süre görünen bu semptomlarla anlaşılabilir. Bu belirtiler korkulan nesne ya da durumla karşılaştığınız anda ortaya çıkar. Korktuğunuz bu durumdan kaçmak için günlük işlerinizi erteleyebilirsiniz. Günlük yaşamda işlev görmekte zorlanabilirsiniz.

Çocuklarda ölüm korkusu ise ebeveynler için korkutucu olsa da yaşına göre normal gelişimin sağlıklı bir parçası olabilmektedir. Çocuklar dini inançlardan ve ölüm anlayışından yoksundur. Korkunun fobi olarak nitelendirilip nitelendirilmediği, şiddetine ve devam ettiği sürenin uzunluğuna bağlıdır.

Ölüm Korkusu (Tanatofobi) Nasıl Yenilir?

Ölüm korkusu okulda, işte veya sosyal ortamlarda çalışma yeteneğinizi etkiliyorsa, korku ve endişelerinizi çözmek için psikoterapiden faydalanabilirsiniz. Ölüm korkusunun verdiği olumsuz etkileri azaltmak ve sorunlarla başa çıkmak için çeşitli yöntemler vardır.

Üretken olmak, meşgul olmak. Bir şeyler üretmek ve ileriye yönelik hedefler koymak bu açıdan önemlidir. Bir başka yöntemi ise duruma maruz kalmadır. Maruz kalma yönteminde bunu kabullenme gerekmektedir. Örneğin ölü haberlerini okuma, bu düşüncelerden kaçmama maruz kalmadır. Kişinin kendine bir hedef belirlemesi, hayatın bir anlamı olduğuna inanması ve bu anlam peşinden gitmesi ölüm korkusunu yenebilmektedir. Bilim, inanç, sosyal hayat ya da iş gibi alanlarda üretken olmak ve aktif olmak ölüm korkusunun gitgide zayıflamasına yardımcı olur.

Yaşamın son bulacağına ve her şeyin biteceğine odaklanıp mutsuz olmak yerine odağı başka bir yöne kaydırmak önerileri. Şükran duygusu bu noktada işe yaramaktadır. Yaşamın size sunduklarına odaklanıp bunlara şükran duymak tanatofobiyi azaltan yöntemlerden biridir.

Sosyal destek ve hayatta değiştirilebileceğini küçük şeyler bu noktada yardımcı olabilmektedir. Ölüm korkusunun nedenlerinden biri de hayatta yapmak istediklerini yapamamanın verdiği endişe olabilir. Bu durumda hayatınızda küçük değişiklikler yaparak, basitten başlayarak önceliklerinizi belirlemelisiniz. Adım adım başarmak istediğiniz ya da yapmak istediğiniz şeyleri uyguladığınızda ölüm kaygısı da azalacaktır.

Tanatofobi aslında ölüm korkusu yaşarken yaşamaktan da korkmaktır. Kaybetmekten korkulan hayatı yaşarken pek çok alanda kendinizi kısıtlayabilirsiniz. Benliğinizi ve davranış biçimlerinizi kısıtlayarak savunmaya geçersiniz. Ayrıca bu durum sosyal ilişkileri de zayıflatır ve diğer kişilere karşı agresif bir tutum sergilemenize neden olabilir. Fırsatlar bile çoğu zaman tehdit olarak değerlendirilebilir.

Ölüm Korkusu Tedavi Yöntemleri

Ölüm korkusu tedavi yöntemleri arasında bilişsel davranışçı terapi ya da maruz kalma uygulanabilmektedir. Hayatı yaşarken kendinizi kısıtladığınızı hissediyorsanız ve gerek iş hayatında gerek okul ya da sosyal hayatta yalnız yaşıyorsanız mutlaka bir uzmandan destek almanız gerekmektedir. Ölüm süreci ya da kaygısı ile ilgili günlük yaşamda sıklıkla zorluk yaşama ya da panik atak belirtilerinde bir psikolog randevusu alabilirsiniz.

Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) ölüm kaygısı konusunda ölüm hakkındaki endişelerin veya ölüm sürecinin her zaman acı verici olduğu gibi ölümle ilgili gerçekçi olmayan inançları ele almanızı sağlamaktadır. Bu kaygı başladığında sağlıklı tepkiyi nasıl vereceğinizi yönetmeniz için teknikler sunmaktadır.

Hayattan keyif almak için onu yaşamaya değer kılmak gerekmektedir. Psikolog destekli bir terapi en sağlıklı yaklaşımlardan biridir. Psikolog teşhis koymak için belirtilerin kalıcı olup olmadığını, koşullara göre korkunun ne kadar uygun olduğunu belirlemeye çalışır. Sorularla ilgili semptomları tanır ve tedavi yöntemini belirler.

Kleptomani (Çalma Hastalığı) Nedir?

Kleptomani halk arasında bir şeyler çalma hastalığı olarak bilinmektedir. Kleptomani kelimesi “Gerçekte gerek duyulmayan nesneleri çalma dürtüsü” anlamına gelmektedir. İlk kez 1816 tarihinde literatüre giren bir hastalıktır. 1838 yılında ise şu anki kullanılan adını almıştır. Kleptomani nadir görülen bir ruh sağlığı bozukluğudur. Genellikle kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir.

Kleptomanisi olan kişilerin çaldıkları nesneler genel olarak alındıktan sonra ya atılır ya da başkasına verilir. Çünkü onlar için değersiz şeylerdir. Aslında ihtiyacı olmayan şeyleri çalmaktadırlar. Hırsızlık yaptıktan sonra bu durum onları rahatsız eder, genel olarak depresif ya da suçlu hissederler. Dürtü kontrol bozukluğu kapsamında ele alınan bu sağlık sorunu tedavi edilmelidir. Çünkü hem kendilerine hem de çevrelerine zarar vermektedirler. Kleptomani beraberinde fiziksel şiddeti ya da olumsuz yasal süreçleri getirebilmektedir. Ne kadar erken tedavi edilirse o kadar hızlı sonuç alınır.

Kleptomani(çalma hastalığı) nedir

Kleptomani Belirtileri Nelerdir?

Kleptomani belirtileri arasında ilk olarak ihtiyaç duyulmayan nesneleri çalma dürtüsü vardır. Bu dürtü oldukça güçlüdür ve kişi bunu kontrol etmede yetersizlik hisseder. Dürtüler oluştuğunda gerginlik, endişe ve kaygı hisseder.

Çalarken ise rahatlama hissi oluşur. Hırsızlıktan sonra pişmanlık duyma, tutuklanma korkusu gibi endişeler yerini alır. Fakat dürtülerin geri dönüşü ile kleptomani döngüsü yeniden başlar. Kleptomaninin başlangıç ​​yaşı değişkenlik göstermektedir. Çocukluk, ergenlik veya yetişkinlikte başlayabilir. Nadiren genç yetişkinlikte de başlayabilmektedir.

Hırsızlık planlı değildir ve kleptomanisi olan bir kişi bunu tek başına yapar. Kleptomanisi olan bireyler evli ise bunu eşinden saklayabilmektedir. Bir kişi çalmadan önce gerginlik veya beklenti hisseder, hemen ardından zevk ve rahatlama hissi gelir. Daha sonra ise pişmanlık ve suçluluk duygusu oluşmaktadır.

Kleptomaninin yanında ortaya çıkabilecek başka ruhsal sağlık problemleri de olabilmektedir. Bunlar;

  • Duygudurum bozuklukları
  • Panik atak
  • Ayrılık kaygısı bozukluğu
  • Obsesif kompulsif bozukluk
  • Diğer dürtü kontrol bozuklukları

Bu nedenle belirtiler gözlendiğinde vakit kaybetmeden psikolojik destek almak önemlidir. Dürtü kontrol bozuklukları genellikle erkekleri daha çok etkilese de araştırmalara göre kleptomani kadınlarda erkeklerden daha fazla görülmektedir.

Kleptomani Nedenleri Nelerdir?

Kleptomani nedenleri kesin olarak bilinmese de pek çok etken bunu etkileyebilir. Bunlardan ilki fiziksel olan nedenlerdendir. Beyinde bulunan maddelerden biri olan serotonin seviyesinin dengesizliğinden kaynaklanabilir. Serotonin bir kişinin mutlu ve enerjik hissetmesine yarayan hormonlardan biridir. Bunun eksik olması bireyin daha agresif ve mutsuz olmasına yol açmaktadır. Dürtü kontrol bozukluğu olan kişilerde genellikle bu seviyenin normalden daha düşük olduğu gözlenmiştir.

Çevresel ve fiziksel faktörler çalma hastalığı olarak bilinen kleptomaniyi etkileyebilmektedir. Bazı yaklaşımlara göre kişilerin bir tür erken kayıp ya da ihmali sembolik olarak telafi etmek için objeleri elde etme dürtüsü geliştirdiklerini göstermektedir.

Bazı insanlar ekonomik zorluklardan dolayı hırsızlık yaparlar. Bazıları ise hayatlarındaki duygusal veya fiziksel bir boşluğu doldurmak için çalmaktadırlar. Kleptomanisi olan bireyler genellikle çalmanın telaşından zevk alırlar.

Hırsızlığa kıskançlık, düşük öz saygı ya da akran baskısı neden olabilir. Dışlanmış veya sevilmediğini hissetmek gibi sosyal sorunlar da hırsızlığa neden olabilir. İnsanlar bağımsızlıklarını kanıtlamak, ailelerine veya arkadaşlarına karşı gelmek amacıyla çalma eyleminde bulunabilirler. Çalma hastalığı olan kişiler başkalarına veya kendilerine saygı duymadıkları için hırsızlık yapabilirler. Ailede kleptomani veya bağımlılık öyküsü varsa risk artmaktadır.

Çocuklarda kleptomani akranlarını etkilemek için yapılan bir eylem olarak başlayabilir. Bunu bir cesaret ya da zekâ göstergesi olarak görebilirler. Bazen dikkat çekmek için de yapabilirler. Bu çocuklara yanlış olduğunu anlatmak işe yarayabilir. Kleptomani ne kadar erken teşhis ve tedavi edilirse o kadar hızlı sonuç verir. Müdahale edilmeyen kleptomanide çocuk büyüdüğünde çalma hastalığı da kalıcı bir hale gelebilir. Davranışsal ve duygusal sorunlara yol açabileceği için fark edildiği anda harekete geçmek önemlidir. Çalmanın nedeni duygusal veya zihinsel sağlık sorunlarıysa, bir çocuk bir terapisi ile destek olmak gerekmektedir.

Hırsızlık tekrarlanıyorsa veya herhangi bir pişmanlık, suçluluk duygusu hissedilmiyorsa bu başka sorunların işareti olabilir. Bunlar aile sorunları veya zihinsel sağlık sorunları olabilmektedir.

Çalma eylemi, kleptomanili bireyin yaşadığı stresi ve gerilimi azalttığı için, davranış aynı zamanda stresten kurtulma ile de ilişkilendirilir. Zamanla birey, stresle baş etme ve stresten kurtulma aracı olarak çalmaya başlayabilir. Stres, dürtü kontrolünün kaybına katkıda bulunur ve doğrudan kleptomaniye neden olmasa bile durumu daha da kötüleştirebilir.

Genetik de çalma hastalığı konusunda bir rol oynayabilir. Birinin ailesinde kleptomani olan bir kişi varsa, aynı bozukluğu geliştirme ihtimali çok daha yüksektir. Kleptomanisi olan kişiler hırsızlıkla ilgili suçluluk, utanç veya stres hissetmektedirler. Birçoğu, eşyaları iade ederek, onları hayır kurumlarına bağışlayarak ya da geri dönüp eşyalar için ödeme yaptıktan sonra bunu telafi etmeye çalışmaktadır.

 

kleptomani (çalma hastalığı) nedir

Kleptomani Tedavi Yöntemleri Nelerdir?

Kleptomanisi olan kişiler, çalmanın yanlış olduğunu ve yapmamaları gerektiğini bilirler. Fakat bunu bilmelerine rağmen budur diye engel olamazlar. Tutuklanma ya da hapis cezası gibi hırsızlık suçlarından çekinseler bile çalma dürtüsü geldiğinde engelleyemezler.

Kleptomaninin tek başına tedavi edilmesi son derece zordur, bu nedenle bunu yaşayan kişinin mutlaka profesyonel yardım alması gerekmektedir. Kleptomani teşhisi psikolog tarafından konulabilmektedir. Genel olarak yeme bozuklukları, madde kullanımı ya da anksiyete bozuklukları gibi diğer psikolojik sorunlarla ortaya çıktığı için bu belirtilerle doktora gidildiğinde anlaşılabilmektedir. Kleptomani belirtileri kişinin tutuklanmasına yol açtıysa da teşhis edilebilmektedir.

Kleptomani teşhisi için hastaya dürtüler hakkında ve dürtülerin nasıl hissettirdiğine yönelik sorular sorulmaktadır. Belirli durumların listesini gözden geçirerek hangi zamanlarda dürtülerin tetikleyip tetiklemediği bulunmaya çalışılır. Kleptomanisi olan kişilere rencide edici ya da suçlayıcı tavırla yaklaşmak olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bunun yerine tedavi için teşvik edilmelidir. Bu hastalık bir dürtü bozukluğudur bu nedenle kleptomanisi olan kişi bunu engelleyemez.

Kleptomani tedavisi ilaçlarla ya da psikoterapi yöntemi ile yapılmaktadır. İlaçlar psikoterapi ile beraber de kullanılabilmektedir. Çalma hastalığı için FDA (Amerikan Gıda ve İlaç Bakanlığı, Food and Drug Administration) onaylı bir ilaç bulunmamaktadır. Antidepresan ilaçlar kullanılabilmektedir.

Psikoterapi yöntemlerinden özellikle bilişsel davranışçı terapi olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Kleptomaninin semptomlarını yönetmede etkinliği vardır. Dürtü kontrol bozuklukları durumunda ilk tedavi yöntemi genellikle psikoterapi olmaktadır. Çünkü psikoterapi yöntemi hastanın dürtülerini tanımayı öğrenmesine ve dürtülere gidermek için daha uygun yollar bulmasına yardımcı olmaktadır.

Psikoterapi ile;

  • Dürtüleri kontrol etmek,
  • Sağlıklı başa çıkma mekanizmaları oluşturmak,
  • Tetikleyen durum ve kişileri tanıma, önleme
  • Stresle başa çıkma
  • Altta yatan psikolojik sorunları bulma gibi çözüme yönelik çalışmalar yapılmaktadır.

Kleptomani, bireyin işleyişi ve yaşamı üzerinde büyük etkisi olabilen ciddi bir psikiyatrik durumdur. Çalma hastalığı nedir dediğimizde bu sadece önemli bir ruhsal sıkıntıya yol açmakla kalmaz, aynı zamanda hırsızlık yaparken yakalanan insanlar için ciddi yasal olumsuzluklar doğurabilir. Bu nedenle erken müdahale ve etkili tedavi oldukça önemlidir. Siz ya da tanıdığınız biri kleptomani belirtileri gösteriyorsa, mümkün olan en kısa sürede profesyonel tıbbi yardım almak önemlidir. Kleptomaninin diğer akıl ve ruh sağlığı bozukluklarıyla ve intihar riskiyle bağlantıları bulunabilmektedir.

Ruminasyon nedir

Ruminasyon nedir sürekli olarak tekrar eden düşünceler, aynı konuları hafızadan geçirmek yorucu olabilmektedir. Günlük hayatınızda, rutin aktivitelerinizde odaklanamadan farklı yaşadığınız durumları düşünüyorsanız bu rahatsız edici olabilmektedir. En basit örneği yemek yerken yemek dışında geçmişte yaşadığınız bir anı düşünüp ve bundan kurtulamama gibi durum içerisindeyseniz uzmanlardan destek alabilirsiniz.

Ruminasyon nedir

Geri bildirimlere bakıldığı zaman hafızanız ile soru cevap yaptırdığı görülmektedir. Geçmişte olan konuları düşünüp acaba farklı mı davransaydım? Acaba yanlış mı yaptım? Keşke şöyle deseydim.. bu soruların, bu cevapların, bu söylemlerin ardı arkası kesilmiyor ise ruminasyon tanımı yapılabilmektedir. Problemler ile başa çıkmak zihin içerisinde başlar ve günlük hayatınıza yansıtarak sonuçlanır. Ancak kafanızda kurduğunuz sürekli olarak düşündüğünüz konular tekrar ediyor ise yaşamınızı da etkiler. Depresif ve yorgun tavır sergilemeniz kaçınılmaz olmaktadır.

Aşırı düşünme

Duygusal bozukluk, obsesif duygu durumu, yeme bozukluğu, aileden gelen psikolojik travmalar aşırı düşünmeye sebebiyet verebilmektedir. Kişinin yaşadığı sağlık problemleri de sıkça karşılaştığımız durumlar içerisindedir. Durumu kontrol altına almak kolay görünse de bazen tek başına yeterli olmayabilir. Uzman psikologlar tarafından analiz edilmesi, durum değerlendirme ve tedavi uygulama başarılı sonuçlar vermektedir.

Olumsuz olan, kötü yaşadığınız olayları tekrar hatırlatmak, üzerine kafa yormak oldukça stresli bir durumdur. Ne zaman ki bu sorunu sıkça yaşadığınızı farkederseniz tedavi ve destek almanız önerilmektedir. Aşamadığınız, yürürken, arkadaş ortamında sohbet ederken sürekli zihninizde canlandırıp düşündüğünüz konuları alanında uzman psikologlara anlatarak çözüm üretebilirsiniz.

Ruminasyon, zihinde geviş getirme anlamı da taşır. Yukarda belirttiğimiz üzere yaşanılan senaryolar mümkündür. Psiko Aktif web sayfasında konu ile ilgili görüş ve destek alabileceğiniz iletişim numaraları yer almaktadır. Fikir alışverişi yapabilir, seanslar ile ruminasyondan kurtulabilirsiniz.

Diğer yazımız olan gece uyuyamama neden olur başlığına da göz atarak okuyabilirsiniz.

Lohusa depresyonu nedir

Lohusa depresyonu nedir kadınların doğum sonrası başlayan ve ortalama 6 haftalık süreci kapsayan dönemine lohusalık denmektedir. Bilindiği üzere doğum, kadınlar için yeni bir hayat, yeni bir dönem ve zorlu süreçtir. Her kadın annelik duyguları ile hareket ederken hamileliği içerisinde de hassasiyetini arttırmaktadır. Çevrede gelişen olaylar, yaşanılan durumlara karşın duygusal davranabilmektedir. Bazı hallerde ise olayları yanlış anlama, stres ve kaygı yükselmesi de olmaktadır. Hamilelikte hormanal değişimler olduğu için bu dönemde aşılması durumlar olabilmektedir.

Lohusalık döneminde ne olur?

Ruhsal ve duygusal anlamda değişiklikler gözlemlenir. Burada önemli olan ilk destek eş ve yakın aile fertleri tarafından sağlanmalıdır.

Lohusalık döneminde kişinin bazı şeylerden uzak durması gerekmektedir. Hem vücut olarak hem mental anlamda yorgunluklar olmaktadır.

Sürekli misafir, akraba ziyaretlerinden kaçınmak,
Emziren anneler için sütün yetmeyeceğini düşünmek
Anne desteğini istememek
Gece ve gündüz uykusuzluk
Kilo problemi
Cinsellik

Saydığımız maddeler yaşanacak karşılaşacağınız durumlar olmaktadır. Lohusalık döneminden hemen hamilelik öncesine geçiş zaman alabilir. Endişe etmeden, kaygılanmadan yanınızda ailenizin de sevgisini desteğini alarak bu süreci geçirebilirsiniz.

Lohusa depresyonunu tetikleyen faktörler içerisinde hamilelik de önemlidir. Eğer hamilelik döneminde üzülme, duygu karmaşası, kaygı yaşamadıysanız iyi hamilelik geçirdiyseniz lohusalık dönemi de pozitif yönde geçecektir. Uzmanların görüşlerine bakıldığı zaman ergenlikten sonra hamile kalanlar da depresyon daha fazla görülmektedir. Lohusalık fiziksel ve zihinsel belirtiler vermektedir. Bunları sıralayacak olursak,

1. Yorgun hissetme, enerji yetersizliği,

2. Uyku hali, uykusuzluk, gece ve gündüz uyuma istekleri,

3. Yeme düzeninde oluşan bozukluklar( aşırı tüketim veya iştahsızlık )

4. Günlük reaksiyon gösterememe, bıkkınlık

5. Stres ve gerginlik hali

6. Cinsel isteksizlik.

Eğer sizde bu dönem içerisinde kendinizi yalnız hissediyorsanız, uzmanlardan destek almak için web sitemizde yer alan ietişim kanallarını kullanabilirsiniz.

Göz atabileceğiniz diğer makalemiz: Ruminasyon nedir

 

Psikolojik nefes darlığı

Psikolojik nefes darlığı  ve sürekli nefes alma isteğinin oluşması rahatsız edici bir durumdur. Nefes darlığı, kimi zaman sağlık sorunlarının baş göstermesinde veya olası sağlık sorununa işaret eder. Kalp krizi ve boğulma hissine kapılmak kişiyi tedirgin etmektedir. Nefes darlığı yaşayanlar tetkik yaptırarak alanında uzman doktorlara muayene olmalıdır. Kalp ya da farklı bir hastalık belirtisi yok ise bunu psikolojik olarak çözmek gerekmektedir.

Anksiyete ile nefes darlığı kalp çarpıntısı

Fiziksel ya da kalp ile ilgili sorun yaşamayanlar, kalp çarpıntısı, nefes alamama, nefes açlığı durumları ile karşılaşıyor ise anksiyete teşhisi konulabilir. Tedavi edilmesi seanslara başlayarak mümkündür. Fakat anksiyetesi olan kişilerin durumu kabullenmeme gibi tepkileri de olabilmektedir.

Derin nefes alamıyorum

Karşılaştığınız korku, endişe verici ya da duygusal durumlar nefes alma ihtiyacını ortaya çıkarabilir. Derin nefes alamadığınız zaman da ayrıca kaygı artışı olur. Akabinde ter basması, enerji ve motivasyon düşüklüğü oluşur. Yukarı da belirttiğimiz gibi sağlık sorununuz yok ise bu durum psikolojik tedavi gerektirecektir. Araştırmalara göre de derin nefes alamıyorum, nefes açlığı yaşıyorum diyen kişilerin sayısı epey fazladır. Bazı kişilerde bu durum tekrar etmez ancak bazı insanlar üzerinde günlerce, haftalarca sürebilir. Hasta olan kişilerde de olabilmektedir. Örneğin 2 sene önce başlayan pandemi sürecinde covid sebebi ile psikolojik sıkıntılar yaşandı. Bu dönem içinde acaba hasta mı oldum? Ya covid pozitifsem ne yapacağım düşünesi nefes alamama, nefes açlığı ve anksiyeteyi tetiklemiştir.

Benzer durumlardan müzdaripseniz psikoterapi ile aşabilirsiniz. Ruh sağlığı üzerine eğitimli olan kişilerden uzmanlardan destek alınmalıdır. Panik atak hastası olanlar, şüpheci davranış içerisinde olanlar da sıkça karşılaşılır. Endişe etmeden iletişim kurarak çözüm arayabilirsiniz. Diğer yazılarımıza blog sayfamızdan bakabilir, bilgi almak için iletişim numaralarımızdan irtibat kurabilirsiniz.

 

Gece uyuyamama neden olur

Gece uyuyamama neden olur? Gece uyku problemi çekiyorsanız bu içeriğimiz sizlere rehber niteliğinde olacaktır. Günümüzde birçok kişi gece uyuyamama sorunları yaşamaktadır.  Bu durum stres başta olmak üzere birçok sebepten dolayı meydana gelmektedir. Sizlerde belirli dönemlerde uyku problemleri yaşıyorsanız bu sorununuzun ana kaynağını bulmanız gerekebilir. Kısa süreli uyku bozukluklarının aşırı zararı bulunmasa da uzun süreli uyku problemleri başta kalp krizi tetiklemesi olmak üzere birçok sağlık problemi yaratmaktadır.

NE KADAR SÜRE UYUMAK NORMAL?

İnsanların uyku süreli yaşadıkları hayata göre şekillenmektedir. Normal bir işte çalışan bir bireye günlük 7 – 8 saat uyku yeterli gelebileceği gibi, stresli ve yorucu bir işte çalışan  bireylerin uyku süreleri çok daha fazla olabilmektedir. Yapılan araştırmalara göre toplumun yaklaşık %5’lik kısmı 5 saat, Toplumun diğer %5’lik kısmı ise günde 9-10 saat uyumaktadır. Gecelik uyku sürenizi hesaplamanın en basit yolu bedeninizle iletişime geçmektir. Yataktan kalkarken zorlanmadığınız uyku süreleri sizler için en ideal uyku süresidir.

GECE UYUYAMAMA NEDEN OLUR?

Gece uyuyamama neden olur sorusunun en basit cevabı strestir. Stresli bir dönemden geçiyorsanız uyku zorluğu ile karşı karşıya kalabilirsiniz.  Uykusuzluk problemi yaşadığınızı fark ettiğinizde ve bu problemi araştırmaya başladığınızda çok daha fazla uykusuzluk çekebilirsiniz. Uyku problemi yaşadığını tespit eden bireyler tespit sonrası, yatak odalarında girdikleri anda uyuyamama korkusu ile karşı karşıya kalırlar. Bu durumda çok daha fazla uykusuzluk çekmesine neden olur.

UYKU PROBLEMİ NASIL ÇÖZÜLÜR

Uyku problemini çözmek için yapmanız gerekenler basitten karmaşık yöntemlere göre devam etmektedir. Gece uyumama nedenlerini aşmak için ilk olarak yaşam tarzınız üzerinde basit değişikler yapabilirsiniz. Sağlıklı bir yaşam tarzı sayesinde geceleri huzurla uyuyabilirsiniz. Bu süreç içerisinde dengeli beslenme, kötü alışkanlıklar uzak durma gibi düzenlemeler yapabilirsiniz.

Uyku problemlerinde etki eden bir diğer faktör ise “uyku hijyeni” faktörüdür.  İdeal bir uyku hijyeni için vücudunuzun kat saat uykuya ihtiyacı olacağı, kaçta yatıp kaçta kalkacağınızı belirlemeniz gerekmektedir.

Uyku sorunlarının tedavi edebilmesi için sorunun altında yatan nedenlerin psikolojik açıdan tedavi edilmesi gerekmektedir. Son olarak bu tür durumlarda ruh sağlığı uzmanında destek almak oldukça önemlidir.