Kategori: <span>Terapi</span>

Emdr Terapisi Nasıl Yapılır?

Emdr terapisi nedir? Eye Movement Desensitization and Reprocessing olarak açılmakta olup Amerika Birleşik Devletlerinde, psikoterapist Francine Shapiro tarafından geliştirilmiştir. Travma arkası terapi yöntemi olup psikotravmatoloji dalına bağlıdır.

EMDR, kişilerin rahatsızlık veren hayat tecrübeleri neticesinde gelişen semptomların çözülmesinde, duygusal sıkıntılardan kurtulmalarında kullanılan bir yöntemdir. Yöntem günlük hayatı etkileyen sebeplerin psikolojik kökenine iner. Bu bazen kişiler tarafından fark bile edilmeyebilir.

Esas sorun böylece tespit edildikten sonra, ona karşı duyarsız olma hedeflenir. Böylece ona bağlı gelişen sorunlar da çözülür. EMDR terapisi ne için kullanılır oldukça geniş bir alana sahiptir. Bu bakımdan alkol ve madde bağımlılığı, depresyon, uyku bozukluğu ve yeme bozukluğu gibi durumları da içerisine alır.

Emdr Terapisi Nasıl Yapılır?

Emdr terapisi nedir sorusu, aynı zamanda nasıl uygulandığına yönelik de sorulmaktadır. Bu teknikte ilaç kullanılmamakta, hipnozdan da yararlanılmamaktadır. Uygulama esnasında beyinde yer alan adaptif bilgi işleme mekanizması kullanılır.

Gözler sağdan sola hareket ettirilmek suretiyle, beynin yarım kürelerine çift yönlü uyarımlar yollanır. Benzer olarak kulaklık yardımıyla ses, ellere titreşim de uygulanabilir. Eğer çocuklara uygulanacaksa, sıklıkla omuz ve dizlere dokunmak suretiyle yapılır.

EMDR terapisi nasıl yapılır önce hazırlık ile başlar. Danışan kişinin, zihninde anıyı canlandırması istenir. Böylece duygulara yoğunlaşma sağlanır. Yalnızca geçmişte değil aynı zamanda gelecekte de çalışabilir.

Uyuglama süresi standart olmayıp danışana göre farklılık arz eder. Yaşantısı, anıyı nasıl yorumladığı büyük bir etmendir.

Emdr Terapisi Nasıl Yapılır?

EMDR Kime Yapılabilir?

EMDR terapisi kimlere uygulanır? Bu sorunun cevabı oldukça geniştir. Bu listede yer alan bazı durumlar şu şekildedir;

Performans kaygıları

  1. Stres
  2. Cinsel işlev bozuklukları
  3. Fobiler
  4. Kronik ağrılar
  5. Fibromiyalji
  6. Migren
  7. Yas
  8. Kaygı bozuklukları
  9. Panik bozukluk
  10. Kompleks travmalar cinsel ya da fiziksel taciz

Temel olarak EMDR terapisi nedir talep eden her hastaya uygulanabilir. Belirli bir yaş aralığı bulunmamakla beraber, çocuklar için gerekli eğitimi almış terapistler tarafından uygulanmalıdır.

EMDR Ne Kadar Sürer?

EMDR tedavisi kaç seans sürer? EMDR yaptırmak isteyenler, bu soruyu sıklıkla düşünmektedir. Bu bazen 1-2 seans, bazen de 15-20 seans olabilmektedir. Bu durumu etkileyen temel faktörler şöyledir;

  1. Tekli ve çoklu travma ağları
  2. Terapi motivasyonun düzeni
  3. Terapiste güven ve açık olunması
  4. Terapi beklentileri
  5. Yaşam kalitesi

Bunun yanı sıra terapist tarafından belirtilen durumlara da dikkat edilmesi süreyi etkileyen, önemli bir unsurdur.

Pandeminin Psikolojik Etkileri

UZAKTAN MI YAKINIZ, YAKINDAN MI UZAĞIZ?

COVİD-19 bir anda çığ gibi hayatımızın ortasına düştü. Çığ, zirveyi ve daha alçak kesimleri nasıl farklı şekiller de etkiliyorsa; bu virüste bizim her birimizi çok farklı şekiller de etkiledi. Bir arada yaşadığımız, düğünler, asker eğlenceleri, partiler, konferanslar, çeşitli eğitimler, kurslar vb. büyük organizasyonlar yaptığımız, birbirimize yakınlığa çokça alıştığımız dünyanın, çıkan koronavirüs salgını ile bizi ayrı yerlere sürüklediğine şahit oluyoruz pandemi sürecinde. Öyle bir sürecin içerisine girdik ki duygularımızda aşırıya kaçmaya hatta bazı duygularımızı anlamlandıramamaya başladık. Sürekli gelen yasaklar, maskesiz dışarıya çıkamayışımız ( cep telefonumuz gibi oldu artık, yanımızdan ayıramıyoruz.), sosyal mesafe ( oysaki biz sevdiklerimize sarılamadan duramayız! Bir de araya mesafe koyacağız (!) ), sevdiklerimizden uzak kalışlarımız, en sevdiğimiz mekanlara gidip eskisi gibi saatlerce keyif süremeyişimiz… İşte bunların hepsi kişisel özgürlüğümüzü yitirmemize neden oldu. Bu olağandışı kısıtlanmalarımız bizi kendi içimize kapatarak birçok sorgulamalara, kaygılara, stresli hallere, üzüntülere yol açtı. Pekiii bu sorgulamalar, kaygılar, stresler bizim için ne kadar sağlıklı? Tam bu noktada denge ve ölçü kavramları aklımıza geliyor. Bu süreci ilk defa yaşamamız ve ağır etkileri sebebiyle ölçü ve dengeyi sağlayamayıp aşırıya kaçtık. Düşününce de bu aşırılığın bize iyi gelmek yerine kötü geldiğini hatta ve hatta ruhsal açıdan bizi fazlasıyla çökerttiğini gözlemliyoruz. Her şeyden önce bu yaşadığımız süreç, hastalığa yakalanma ya da hastalığı yayma riski hepimiz için oldukça kaygı verici. Virüs, hastalık ve bu hastalığın bulaşma ihtimali ile yaşamakta ( savaşmakta ) olan zihinlerimiz henüz gerçekleşmemiş, belki de gerçekleşmeyecek olan kayıplarımızın yasını önceden tutmaya kadar götürebilecek düzeyde, gözle görülemeyecek bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor. Tam da bu noktada kendimizi hiç yapmadığımız şeyleri yaparken buluyoruz. Zihnimiz bir tür bocalama içine giriyor. Hiç olmayacak senaryolar oluşturuyor, bizleri de bunlara inandırmaya çalışıyor. Belirsizlik duygumuz tetikleniyor. Yarının belki de bugünün belirsizliği, kendimizi tanıyamayacak ruh hallerine sokuyor. Uykularımız kaçıyor, uyuyabilsek bile kabuslarla uyanıyoruz, gelecek endişelerimiz başlıyor, daha kontrolcü, daha titiz, daha endişeli bireyler haline dönüşüyoruz. Sürekli ellerimizi yıkmaya, evlerimizi temizlemeye, dışarıya ihtiyaçlarımız olsa dahi çıkmamaya, dışarıdan gelen yiyecekler yerine kendimiz yapmaya, yetiştirmeye çalışıyoruz. Aslında görüyoruz ki panik halleri virüsten daha hızlı yayılıyor. Fark etmemiz gereken nokta tamda burada: ‘’Bedensel sağlığımızın iyi olması ruh sağlığımızın iyi olması ile mümkündür.’’ Ee bedensel olarak ne kadar iyi ve dirençliysek koronavirüse karşı direnme gücümüz de o kadar artar. O yüzden psikolojik sağlamlığımızı korumalıyız ki ruhsal açıdan iyi olalım, bedensel açıdan da dirençli olalım. Pandemi döneminde psikolojik sağlamlığımızı nasıl koruyabiliriz diye geçirmiş olabilirsiniz içinizden. Hemen cevaplayayım: Asılsız haberlere inanmayarak, değiştiremeyeceğimiz gerçekleri kabullenerek, kurallara uyup, daha da zorlaştırmayarak, duygularımızı bastırmaya çalışmak yerine onları tanıyıp, düzenleyerek, sevdiklerimizle internet üzerinden bile olsa iletişim halinde kalarak, iyimser düşünerek, kendimize yeni aktiviteler, hobiler edinerek, bol bol kitap okuyarak, film izleyerek…

Pandemi Süreci ve Anksiyete

Pandemi Sürecinde Anksiyete ile Başetme

Tüm dünyayı etkileyen pandemi ve pandemi nedeniyle evde kalma zorunluluğu hepimizin anksiyetelerinin ve kaygılarının artmasına neden oldu. Hepimiz belirsiz bir süreçten geçiyoruz. Tedirginiz, kaygılıyız ve belirsizlik içerisindeyiz. Bu durum (kaygılarımız, endişelerimiz) belli bir seviyeye kadar gayet normalken bazılarımız için bir tehdit oluşturuyor. Özellikle zaten pandemi sürecinden önce de anksiyetesi olan bireyler için daha da tetikleyici olabiliyor. Çünkü kaygının bu seviyenin üzerine çıkmasıyla bilişsel fonksiyonlarımız da bozulmaya başlar.

Sürekli olumsuz senaryolar üretmeye başlayabiliyoruz, duyumsal duygumuzu kaybetme aşamasına gelebiliyoruz ve sağlıksız düşüncelerle zihnimizi sarabiliyor. Bunlar pandemi sürecinin içerisinde psikolojimize de zarar verir. Fiziksel sağlığımız kadar bu dönemde psikolojik sağlığımızı da korumanın yolları var. Öncelikle, planlama yapmak çok önemli oluyor. Böylelikle, günümüzü planlayarak bizim kontrolümüzde de bir şeylerin olduğunu hissetmek kaygımızı ve endişelerimizi minimum düzeye indirgeyeceğine inanıyorum. Mümkün olduğunca dışarı daha az çıkarak günlük aktivitelerimizi evde yapmaya çalışmalıyız. Çünkü, aslında fiziksel sağlığımızın korkusu bizi psikolojik olarak yıpratıyor ve endişelerimizi arttırıyor. Sosyal Medyadan devamlı çok fazla bilgi akışları var ve bu bilgi akışlarına maruz kalıyoruz. Bu dönemde kendimize güvendiğimiz birkaç bilgi kaynağı seçip günün sadece belli saatlerinde o bilgi kaynaklarına başvurmamız çok daha sağlıklı olacaktır. Böylelikle kendimizi hem yanlış bilgilerden korumuş oluruz hem de bizim tetikleyici dediğimiz bu kaygıyı sürekli yükseltecek ya da akut hale getirecek uyarıcıları biraz daha sınırlamış oluruz. Aynı zamanda, sokağa çıkma yasağının uygulandığında ve kısıtlamalar arttığında sanki devamlı bu şekilde yaşayacağız, devamlı kısıtlanacağız evimizden çıkamayacağız, insanlarla görüşemeyeceğiz gibi düşünceler zihnimizi işgal edip, kaygılarımızı maksimum seviyeye çıkardı. Böyle düşünceler aklımıza geldiğinde kendinize bunun geçici bir süreç olduğunu belli bir zaman sonrasında günlük hayatın normal akışına devam edeceğini işlerimize, okula gideceğimizi kendimize hatırlatalım. Özellikle ergenler için durum çok daha zorlayıcı olabiliyor. Zaten çok hoşnut olmadıkları halde aileleriyle, kardeşleriyle sürekli aynı ortamda kalma zorunluluğunda olmak, arkadaşlarıyla görüşememek gibi nedenlerle kaygılı ve öfkelidirler. Yaşı ve gelişiminden dolayı çok umursamaz gibi görünebilirler dışarı çıkmak ve arkadaşlarıyla görüşmek için ebeveynlerinin sert tutumlarıyla karşı karşıya kalabiliyorlar. Bu durumda onlara bilimsel verileri anlatmak onlarla birlikte bilimsel verileri okumak, tartışmak yararlı olabilir. Son derece net olarak emir verici “Hayır evde kalacaksın! Bunu yapmayacaksın” gibi sözler yerine onun duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmak, kaygılarını anlamaya çalışmak, onu anladığınızı belirtip ama şu andaki durum nedeniyle bunu değiştireceğimizi söylemek çok daha faydalı bir yoldur. Çocuk ve ergenlerin anksiyeteleriyle baş etmelerindeki temel koşul evde birlikte yaşadıkları yetişkinlerin kendi anksiyeteleriyle baş etmeleri olduğunu unutmayalım.

Buna ilaveten, anksiyeteyi arttıran nedenlerin başında kendisine ya da ailesine zarar geleceği hatta ölebileceği korkusudur. Kaygı da korona salgını gibi bulaşıcı bir duygudur. Eğer biz kaygımızı belli bir seviyede tutabilir, belirli önlemleri alarak hayatımıza devam edersek hem bizim psikolojimiz bu dönem bittiğinde çok daha iyi olacak hem de çocukların psikolojisini de korumuş olacağız. Virüsü, dünyayı, pandemiyi kontrol edemesek de kendimizi, evimizin içini ve evimizin içinde yapabileceklerimizi her zaman kontrol edebileceğimizi hatırlayalım.

Travma Psikolojisi

Travma Nedir?

TRAVMALAR

Çeşitli bireysel ve toplumsal olayların insanın bütünsel varlığına yönelik tehditleri travma olarak tanımlanır. Bütünsel insan varlığı psikolojik ve fiziksel olmak üzere temelde iki kısımla ifade edilir. Travmalar anidirler ve değerlerimizle veya yaşayış biçimimize etkileri büyük olabilir. Saldırıya maruz kalma, kazalar, doğal afetler, istismar, taciz, savaş, terör, tecavüz, ani ölüm, boşanma, iş kaybı, psikolojik şiddet ve yaşamı tehdit eden olaylar fiziksel ve/veya psikolojik bütünlüğü  zorlayarak bunlarla karşılaşan bireyleri çeşitli başa çıkma yöntemleri aramaya sürekler. Bu durumlara verilen tepkiler kişiden kişiye değiştiği gibi karşılaşılan her zorluk da travma olarak adlandırılamaz. Durum veya olayların korku ve dehşet uyandırması ve çaresizlik hissi yaratması ve bireyin kendisinin veya yakınının ölüm veya yaralanma tehlikesi olması gerekmektedir.

Yukarıda bahsedilen olay ve durumları tecrübe eden bireyler Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), Travmatik Yas, Akut Stres Tepkisi, Depresyon, Uyku Bozuklukları, Yeme Bozuklukları, Somatoform Bozukluklar, Alkol-Madde Kullanım Bozuklukları, Anksiyete gibi çeşitli fiziksel, davranışsal, duygusal, bilişsel faktörlerin bulunduğu tepkiler gösterebilirler.

Bu yazıda bir doğal afet olan depremlerin yol açtığı travmaya ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu habercisi stres tepkileri ve belirtilerine değinmek istiyorum. Depremin yarattığı şok bireyleri paniğe sürekler. Maddi kayıplar ve özellikle de can kayıpları depremin olumsuz etkilerini daha da arttırır ve başa çıkması zor bir hale getirebilir. Depremi yaşamayan bireyler de özellikle medyanın etkisiyle en az deprem bölgesindeki bireyler kadar etkilenebilir. Özellikle şiddetli ve büyük depremler ihmalkarlığın ve tedbirsizliğin yol açtığı hasarlara ve kayıplara karşı bireyleri tepkili olmaya götürebilir.

Deprem, bireyleri üç aşamadan geçmeye sürükler; bunlar şok, pasifleşme ve toparlanma evreleridir. Beklenmedik ve sarsıcı bir olaya insan vücudu şok tepkisini verir. Daha sonrasındaki bilinmezlik ve ürkmüş olma hali pasifleşmeye sürükler. Depremin etkilerinin azaldığı ve yavaş yavaş üstesinden gelindiği son kısım toparlanmadır. Toparlanma süresi kişiden kişiye değişkenlik göstermekle birlikte bazı durumlarda birey tek başına üstesinden gelmekte sıkıntı yaşayabilir ve bazen de Travma Sonrası Stres Bozukluğu görülebilir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğunu habercileyen tepkiler: Madde ve alkol kötüye kullanımı/ bağımlılığı, Disosiyasyon, Yeniden-deneyimleme, Aşırı tepkisellik, Psikotik belirtiler, Yoğun kaygı, Ağır depresyondur.

Etkili bir baş etme yöntemi yaşananları ve bunun sebep olduğu duygudurumu hakkında konuşmak ve bunları paylaşmak olabilir. Fakat bazı durumlarda bu yeterli olmayabilir ve stres tepkileri gözlenebilir. Bu durumda bir uzman desteğine ihtiyaç vardır.

Travmalar

Travma Tedavisi

Travma, günlük rutini bozan ani ve beklenmedik bir şekilde gelişen dehşet kaygı ve panik yaratan kişinin anlamlandırma süreçlerini bozan olay(lar), yaşantı(lar) olarak tanımlanır. Travmatize  olmanın temelinde yaşama tehdit, sevdiklerine karşı tehdit,  vücudun bütünlüğüne karşı tehdit ve inanç sistemlerine karşı bir tehdit söz konusudur. Ölüm, ciddi yaralanma, cinsel şiddete veya tehdidine maruz kalmak, travmatik olay(aylar)ı doğrudan yaşamak, tanık olmak, bir yakının travmatik olaylar yaşadığını öğrenmek, travmatik olay(lar)ın rahatsız edici detaylarına tekrar tekrar veya aşırı derecede maruz kalmak  gibi durum ve durumlar kişinin travmatize olmasına neden olabilir. Travmanın belli başlı türleri mevcuttur, bunlar: çocuk istismarı, kitlesel kişilerarası şiddet, doğal afetler, büyük çaplı taşımacılık kazaları, yangın ve yanıklar, motorlu araç kazaları, tecavüz ve cinsel saldırı, yabancıların fiziksel saldırısı, yakın partner şiddeti, seks ticareti/taşımacılığı, işkence, savaş, başka birinin intiharı veya cinayetle yüz yüze gelmek, cinayet, intihar, yaşamı tehdit eden tıbbi durumlar, acil durum çalışanlarının travmaya maruz kalması. kısaca hepsinden bahsetmek istiyoruz.

Doğal afetler önemli sayıda insanı olumsuz etkileyen, doğrudan insan yapımı olmayan, ölüm ve yaralanmaya sebebiyet veren büyük çaplı çevresel olaylar olarak tanımlanabilir. Afete maruz kalan bazı bireyler başlangıçtan itibaren olaydan etkilenmezler veya daha sonra hızla normale dönerler fakat önemli sayıda kişi uzun dönemli önemli belirtilerden muzdarip olur. Afetlerin en travmatize edici yanları olarak ölüm korkusu, mülk kaybı, yakınların ölümü olarak görülür.

Tecavüz ve cinsel saldırı, kişiye rıza olmaksızın tehdit veya fiziksel güç uygulayarak veya kişi rıza belirtemeyecek haldeyken saldırganın toplum tarafından kabul edilmeyen uygunsuz şehvet ve arzularının etkisi altında, cinsel doyum elde etmek amacıyla bir beden parçası veya nesne kullanarak oral anal ve vajinal yolla nüfuz etmek olarak tanımlanabilir. Bu eylemler cinsel ilişki şeklinde olmadığı gibi sadece öpme, cinsel amaçlı kucaklama ve dokunma veya edilgin cinsel davranışlarla da olabilir. Ayrıca unutulmamalıdır ki  evlendirilmiş olma cinsel istismar gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Çocuk istismarı çocuklara karşı yapılan davranışlara göre fiziksel duygusal ve cinsel olarak ayrılır. Okşamadan tecavüze ve popoya şiddetle vurmaktan yaşamı tehdit eden dayağa kadar çocukluk istismarı çocuğun tramvatize olmasına neden olan faktörler arasındadır. Yaşamın erken döneminde yaşandığı  ve çocuk kendilik ve ötekiler kavramlarını, dünya ve gelecek hakkındaki kalıcı bilişsel modelleri henüz oluşturmaktayken yaşandığı için çocuk istismarı ve ihmali travmatik olaylara bağlı olarak sonradan yaşanan psikolojik sıkıntılar açısından risk faktörü oluşturabilmektedir.

Seks ticareti/taşımacılığı, cinsel sömürü amacıyla kişileri fiziksel güç kullanarak veya mecbur bırakarak temin etme, taşıma olarak tanımlanabilir. Seks ticaretinin sonuçları oldukça şiddetlidir. Fuhuşa zorlanma ve ticaret  sürecinin içerdikleri depresyon, TSSB, uyuşturucu madde istismarı ve diğer belirti ve rahatsızlıklarla yüksek oranda ilişkilendirilmiştir.

Yakın partner şiddeti, eş dövme, eş istismarı veya ev içi şiddet olarak bilinir. Genellikle birlikte yaşayan iki yetişkinden birinin diğerine yönelik fiziksel, psikolojik veya cinsel saldırgan davranışı olarak tanımlanır. Vakaların çoğunda aşağılama, küçük düşürme, çocuk veya hayvana veya mülke yönelik tehdit veya şiddet, aşırı eleştiriyi içeren duygusal istismar da mevcuttur. Bu tür şiddet tahmin edileceği gibi hem tıbbi hem de psikolojik bakımdan önemli sonuçlara yol açar.

Kitlesel kişilerarası şiddete bağlı travmatizasyon ne yazık ki son yıllarda artan terör saldırıları ve kitlesel düzeyde insan hakları ihlalleri dahil olmak üzere çok sayıda daha başka örnekle de artış göstermektedir.

Büyük çaplı taşımacılık kazaları, uçak düşmesi, trenlerin raydan çıkması ve deniz yolu kazaları gibi olayları içerir. Bu tür olaylar yüksek ölüm oranları içerir ve hayatta kalanlar içinse travmatik olabilir.

Yangın ve yanıklarda fiziksel yaralanmalar özellikle travmatik olabilir. Ciddi yanıkların devam eden fiziksel etkileri travmatik olayın zaman içinde sürmesi ve tekrarlamasına neden olur.

Motorlu araç kazalarında ciddi yaralanmlar yaşandıysa veya birileri öldüyse  kişi sonrasında psikolojik belirtiler geliştirir. Yas ve kendini suçlama gibi davranışlar sonraki psikolojik etkileri kuvvetlendirir. Motorlu taşıt kazalarını diğer, kişiler arası olmayan travmalara kıyasla TSSB (travma sonrası stres bozukluğu) ve diğer işlev bozukluklarına sebep olma olasılığı daha yüksektir.

Savaş yaygın ve nispeten daha güçlü bir travma ve kalıcı psikolojik rahatsızlık kaynağıdır. Savaş çok sayıda travmatik deneyim içerir. Ölüm, yakın kaybı, mülk kaybı,gibi şiddetli deneyimler içerir. savaş birçok yaralayıcı deneyime de kaynaklık eder, tecavüze uğrama, işkence, hapsedilme, aşırı fiziksel mahrumiyet, zulme tanıklık etme ve katılmayı da içerir. Bu travmalar bir dizi belirti ve rahatsızlığa yol açar. Savaş beraberinde kaygı, depresyon, TSSB, ve diğer olumsuz etkileri doğurabilmektedir.

Başka birinin intiharı ve cinayete kurban gittiğine maruz kalmak çok ciddi psikolojik stres ve diğer olumsuz belirtilere yol açmaktadır. Bu tür olayların en sarsıcı olanları, tanınan veya yakın olunan birinin intihar veya cinayete kurban gitmesidir. kayıp ve travma ile ilişkili tepkilere ilaveten ölen kişiye yönelik öfke ve ihanete uğramışlık hissi, kişinin bir şekilde intiharı önleyebileceği ihtimali ile takıntılı şekilde meşgul olması söz konusu olabilir. Bu tür tepkilere genellikle suçluluk ve utanç duyguları eşlik edebilir.

Acil durum çalışanlarının yoğun stres altında kurbanların yaşadığı olaylara sık sık maruz kalıyor olmalarından kaynaklı travmatize olabilmektedirler.

Benzer bir travmaya maruz kalan iki kişinin tepkileri oldukça farklı olabilir. Biri hafif geçici belirtiler gösterirken diğeri aylarca veya yıllarca devam eden ileri düzeyde stres belirtileri gösterebilir. Potansiyel olarak travmatik olaylar tür ve sıklık açısından değişir ve bunların psikolojik etkileri travmaya uğramış kişilere özgü ve toplumsal/kültürel değişkenler tarafından belirlenir. Bu yüzden travmaya maruz kalmanın bir dizi farklı belirti ve bozuklukları oluşmaktadır. bunların belli başlıları şunlardır :  Majör depresyon, psikotik depresyon, karmaşık veya travmatik yas, genel kaygı, panik, fobik kaygı, travma sonrası stres bozukluğu, akut stres bozukluğu, disosiyasyon, somatik belirti bozukluğu, konversiyon, psikozdur.

İlişkilerde Şema Kimyası

Takıntılar

Ruh bilimindeki adıyla OKB, yani Obsesif Kompülsif Bozukluk. Halk dilindeki adıyla vesvese – takıntı bozukluğu olan OKB uzun zamandır psikiyatrinin kanseri olarak bilinmekte.

Bu tanımlamaya rağmen umutsuz olmamak gerek. OKB nin belirli ilaç tedavileri ve Bilişsel Davranışçı Terapiyle belirtilerinde iyileşme mümkün.

Nedir bu OKB ?

OKB, takıntılar (obsesyonlar) ve bu takıntıların verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için yapılan hareketlerden (kompülsiyon) lardan oluşur. Kişi takıntılarını veya davranışlarını saçma bulmasına rağmen bunları düşünmekten veya bu hareketleri yapmaktan kendini alıkoyamaz.

Eve misafir geldiğinde misafirlerin her dokunduğu         şeyi yıkayan, yıkanamayacak bir eşya ise bu eşyayı atan birini veya dini hassasiyetleri olan birisinin namaz kılarken Allah’ın varlığından kuşku duyma şeklinde düşüncelerinin aklına gelmesi ve bununla beraber ibadetlerini yerine getirememesi OKB’a örnek olarak verilebilir.

OKB ortalama olarak 21 yaşlarında başlar ve her 100 kişiden 2-3 ünde görülür. Hastaların %65 inde bozukluk 25 yaşından önce ortaya çıkar. Genetik faktörlerin etkisinin en büyük olduğu psikiyatrik rahatsızlardan biri olan OKB la ilgili yapılan çalışmalar sonucunda OKB hastalarının 1. derece akrabalarının %35 inin bu bozukluktan etkilendiği bulunmuştur.

“En çok rastlanan obsesyon bulaşma (herhangi bir hastalık veya tiksinilen bir nesneye temas vb) ve buna beraber ortaya çıkan temizlenme kompülsiyonudur. Aşırı el yıkama bazen derinin tamamen tahrip olmasına dahi yol açabilir; kişi günün büyük bir kısmını yıkanarak veya bulaşma korkusuyla dışarı çıkmayıp kendini izole ederek evde geçirebilir. Sıklıkla rastlanılan bir diğer takıntı şüphe (ocak açık mı? kapı kilitli mi? her şey yerli yerinde mi? hata yaptım mı?) dır. Bu şüpheler ise kontrol kompülsiyonuyla beraberdir. Örneğin kapının kilitli olup olmadığını kontrol etmek için defalarca eve geri dönülebilir, ışığın açık kalıp kalmadığını kontrol için defalarca yataktan kalkılabilir veya verilen bir işi hatasız yapıp yapmadığından emin olmak adına aynı yazı yüzlerce kez kontrol edilebilir, bazı sözlerin söylendiğinden emin olana kadar defalarca tekrar edilebilir. Bunların dışında birçok obsesyon olabilir, örneğin cinsel, dini takıntılar (günahkar mıyım, değil miyim?), kötülük veya kötü birşey yapacağından korkma takıntısı, kontrolü kaybedebileceğinden korkma, herşeyin yerli yerinde ve düzgün(simetrik) olması takıntıları da klinikte sık görülen takıntılardandır.”

Her takıntılı davranış OKB mudur? Örneğin yeni ayrıldığımız sevgilimizi sürekli düşünmek, aklımızdan atmaya çalışmamıza rağmen atamamız obsesyon olabilir mi?

Burada önemli olan birkaç nokta var. Bunlardan ilki kişinin bununla mücadele ederken günlük işlevinin bundan ne kadar etkinlendiği, ikincisi obsesyonlarını ve kompülsiyonlarını kişi genelde saçma bulur, saçma bulmasına rağmen bunu yapmaya engel olamaz. Üçüncüsü ise obsesyonlar genelde kişilerin değer yargılarına ters düşüncelerden oluşur.

BDT Tedavinin İçeriği

Adından da anlaşılacağı üzere BDT ağırlıklı olarak bilişlerle ve davranışlarla çalışır. OKB da hatalı inanışlar değiştirilip yeniden uyarlanır, bu rahatsızlığa sahip olan kişiler tehlikenin oluşma ihtimalini ve tehlikenin sonuçlarını abartılı olarak     yorumlamaya meyillidirler. Sorumluluklarını ve sorumluluklarının sonuçlarını da abartırlar. Bunların yanında da belirsizliğe tahammülsüzlük, mükemmeliyetçilik, yoğun kontrol etme isteği de OKB li bireylerin öne çıkan diğer hatalı düşünce alanlarıdır.

Davranışçı terapide ise temel kural olan rahatsız edici şeylerin üstüne gitme tekniği uygulanır. Kişiden aşamalı olarak rahatsız edici şeyin üstüne giderken, tepkisinin engellemesini yani kompülsiyonları yapmaması istenir. Bir örnek üzerinden gidersek terapide istenen şey bulaş takıntısı olan birinin aşamalı olarak kirli yere dokunması, bu dokunmadan sonra ellerini yıkamaması veya yıkamayı aşamalı olarak engellenmesi beklenir. Kişi davranışçı terapi sayesinde kaygısı aşamalı olarak azalır ve kaygıyla başa çıkmayı öğrenir.

Kaynakça:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/616039

https://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/29/obsesif-kompulsif-bozukluk

Siber Zorbalık

SİBER ZORBALIK

Siber zorbalık, teknolojik zeminin kullanılarak, bir başkasına ya da topluluğa zarar verme davranışıdır. Siber zorbalıkta amaç, kötücüldür. Kötücül amacın içerisinde, ilişkileri koparma, manipülasyon ve kişileri tahrik yoluyla mağduriyet yaratma gibi durumlar yer alır. Siber zorbalar, mağdur duruma düşürdüğü kişi veya kişilerde, açık bulma, mağdur adına kozlar toplama amacını güderler. Çünkü uzaktan bir sistem olan bu platformdaki zorbalar ancak bu  yollarla mağdurları manipüle edilebilecek, onlara şantaj yapılabilecek, onları tehdit edebilecek bir konu elde edilebilirler.

Sosyal medyada kişi veya grup üzerinden yapılan linçler, interaktif oynanan, çocuk veya ergenlerin hatta çoğu zamanda yetişkinlerin davranışlarına yön veren oyunlar, siber zorbalığın aktif görüldüğü ve gelişim gösterdiği alanlardan birkaçıdır.

Siber zorbalar, genellikle özdenetiminin gelişmediği, bireysel sınırlarının bilincinde olmayan, tehlikeli bir durumun varlığının veya gelmekte olduğunun ayırdını yapamayan, hayal ve gerçek ayırdını yapmakta güçlük yaşayan bireyleri seçerler. Siber zorbalık mağduriyeti riskindeki bu bireyler, çocuk ergen, yetişkin fark etmeksizin bu özelliklerde olabilirler. Ancak şüphesiz bir gerçek, çocuklar bu zorbalığın en savunmasız ve ulaşılabilir varlıklarıdır.

Siber zorbalığa maruz kalmış birey veya gruplarda genellikle, içe kapanık olma durumuna özgü davranışlar yani odalarda daha fazla vakit geçirmek, iletişimde göz kontağı kurmaktan kaçınmak, iletişim dilinde çatışmacı bir dil kullanımı, yalan söylemek, uzun süreli telefon, tablet, bilgisayar kullanımı, telefon veya bilgisayar ortamından uzaklaşmada yaşanan güçlükler vb. gibi davranışlar görülebilir. Çocuk, ergen veya yetişkin, normalde olduğundan daha farklı davranışlar sergiliyorsa, rutinde bir bozulma veya nedensiz bir değişiklik varsa aileler veya eşler durumun üzerine gitmelidirler. Bazen bu tür durumlarda, her zaman bir zorbalık mağduriyeti söz konusu olmayabilir ancak dikkatli olmakta ve destekleyici bir kontrolde bulunmakta fayda vardır.

EBEVEYNLER VEYA EŞLER NE YAPMALI?

  • Ebeveynlerin, zorbalığa uğrama ihtimali olan çocukları için dikkat etmeleri gereken en önemli nokta, yetişen çocuk veya çocuklarının öz denetimli bireyler olabilmeleri adına adımlar atmalarıdır. Öz denetimini sağlayan birey, tehlikenin gelmekte olduğunun ayırdına varabilecek, kendi istekleriyle, bir başkasının kendisinden isteklerinin uyuşmadığını, bu durumda hayır diyebilmesinin gerekliliğini daha kolay fark edip, anlayabilecektir.
  • Ailelerin çocuk veya ergen, çiftlerinde eşleriyle olan ilişki tarzları ve tutumları ne otorite içeriyor olmalı ne de çok esnek olmalıdır.
  • Siber zorbalık mağduru bireyler, mağduriyet yaşadıkları durumda, en yakınlarına haber verebilecek, onlardan yardım isteyecek kadar desteği yakınlarında bulabiliyor olmalıdırlar.
  • Mağduriyet yaşayan kişi ne türden bir yakınınız olursa olsun, onun meselesi sizin de meseleniz olmalıdır.
  • Bu tür durumlarda ebeveynler ve eşler arasındaki dinleme sıraları değişmeli, hatta çoğu zaman konuşma hakkı mağdur tarafa verilmeli ve aileler veya eşler, etkin bir dinleyici olabilmelidirler.
  • Çocuk veya ergen gruplarında, aileler çocuklarının yanlarında oldukları kadar aynı zamanda, onları meselelerini tek başlarına da çözebilmeleri konusunda cesaretlendirici olabilmelidirler.
fobi terapi

FOBİLER VE TEDAVİSİ

Fobi, korkunun, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkileyen, bu anlamda kontrolden çıkmış halidir. Fobi kelimesinin, Yunanca Phobos kelimesinden geldiği düşünülürse, fobinin anlamı daha da netlik kazanır. Phobos, Yunan mitolojisinde dehşet tanrısıdır.
Devamı

grup terapisi, grup psikoterapisi

GRUP TERAPİSİ

Grup terapisi nedir?

Modern toplum, teknoloji ve kentleşme bireyi yeni güçlük ve psikolojik sorunlarla karşılaştırdı. Artık birey yaşamındaki her şeyi; işini, yaşayacağı yeri, birlikte yaşayacağı insanları hatta cinsiyetini bile seçebilme durumuna geldi. Bir önceki nesille aradaki fark her on yılda daha da artıyor. Genç insanlar ana- babalarından çok daha fazla şeyi, çok daha çabuk yaşıyor belki tüketiyor, ama kararlı bir kimlik ya da kişilik oluşturmaları çok daha uzun zaman alıyor. Devamı

psikolog terapist kimdir

Psikolog Kimdir ? Psikolog Nasıl Çalışır ?

Psikologlar psikoterapi, psikolojik danışmanlık, psikolojik değerlendirme ve psikolojik test uygulayan uzmanlardır.

Psikologlar üniversitelerin psikoloji bölümlerinde eğitim alırlar. Psikoloji lisans eğitimini tamamladıktan sonra psikolog ünvanı alırlar.

Günümüzde en çok ilgi gören meslek uzmanlarından olan psikologlar, terapi ve danışmanlık hizmetlerinin yanısıra endüstri psikolojisi, adli psikoloji, trafik psikolojisi vb. pekçok alanda çalışmaktadırlar.  Devamı