Hayatta yapmak istediklerin var, hayallerin var ama bunlar için artık yaşının geçtiğini mi düşünüyorsun?
Sana bunu düşündüren şey nedir? Sana bu sınırları çizen kim?
Mesela, Avrupa’da doğup büyümüş birisi olsaydın o zaman şimdi kendinle ilgili düşündüklerini düşünmüyor olacaktın. Örneğin, orada 60 yaşındaki bir insan bile üniversiteye başlayabilir ve bu gayet normal karşılanır, buradaki gibi gazetelere haber olmaz. Çünkü o kültürde öyle sınırlar yok. O halde seni sınırlayan şey de kültürel öğretiler olabilir.
Şunu unutmamalıyız ki kendi hayatımızda önemli olan başkalarının değil, bizim ne hissettiğimiz ve ne düşündüğümüz.
Her insan kendi yaşamına göre değerlendirilmeli. Nereden başladığına bakılmalı. Nereden nereye gelmiş ona bakılmalı.
Herkes kendi zamanında yaşar. Herkesin zamanı farklıdır. Herkesin başarısı da kendi zamanı üzerinden değerlendirilmelidir.
Bu yüzden kendini yaşıtlarınla kıyaslama. Kendini başka hiç kimseyle kıyaslama. Önemli olan senin kendi hayatında nereden nereye geldiğin.
Sosyal medyada dolaşırken sen de kendini orada gördüğün kişilerle kıyaslarken buluyor musun?
Peki sonrasında nasıl hissediyorsun?
İyi hissettiğin zamanlar çok az değil mi?
Çünkü sosyal medya öyle bir yanılgılar mekanı ki, orada gördüğün bütün o mutlu insanların yüzde doksanının gerçekte öyle olmadığına emin olabilirsin.
Ne sosyal medyada ne de gerçek hayatta, hiçbir zaman kendini başkalarıyla kıyaslama. Muhteşem hayatlar yaşadığını düşündüğün birinin içinde neler olduğunu, oraya gelmek için nerelerden geçip ne kadar acı çektiğini, ne kadar çabaladığını bilemezsin. Şu anda dışarıdan her şeyi harika görünürken içinde neler hissettiğini, aslında bir yandan nelerle uğraşıyor olabileceğini bilemezsin.
“Ne suratsız biri” diye düşündüğün insanın bir yakınını kaybetmiş olduğu için o halde olduğunu, seninle istediğin kadar iyi ilgilenmeyen satış danışmanının bütün gece bebeğiyle uğraşıp uyumadan işe geldiğini bilemezsin. “Ne kadar çok gülüyor, herhalde çok mutlu” diye düşündüğün birinin içinden ağlamak gelirken bir savunma mekanizması olarak kahkahalara boğulmuş olduğunu bilemezsin.
Veya dışarıdan baktığında sana göre ne kadar kötü durumda olduğunu düşündüğün birisinin oraya gelmek için ne çabalar gösterdiğini, bulunduğu yerin onun belki de hayatındaki en iyi hali olup olmadığını bilemezsin.
Burada aklıma “ağır yaşamlar” programı geldi. Amerika’da çekilen ve ülkemizde de TLC’de yayınlanan tv programı. 300 kilo ve üzerindeki kişilerin kilo verme maceralarını anlatıyor. İşte, mesela oradaki insanlar 150-200 kilo verip 100-150 kiloya indiklerinde ne kadar mutlu oluyorlar, sağlıkları nasıl düzeliyor, hayatlarında hiç olmadıkları kadar iyi olduklarından bahsediyorlar. Halbuki o anda 100-150 kilodalar. O insanlara dışarıdan baktığında ne kadar kilolu olduklarını düşünebilirsin, onun 100 kilo vermiş birisi olduğunu bilmeden… Bu duruma hayatında 20-30 kilodan fazla kilo problemi yaşamamış birisinin gözünden bakalım: 70-80 kiloda bile olsa kendisini “ne kadar kilo aldım” diye üzüyor olurdu büyük ihtimalle. Halbuki o 70-80 kilo başka birisi için ulaşabileceği en güzel hayali olabilir…
Kıyaslamak ruhun zehiridir. Kendini, hayatını, imkanlarını, başarılarını, başarısızlıklarını, görüntünü, sahip olduklarını ya da olamadıklarını, yaşını, kilonu, boyunu… hiçbir şeyini kıyaslama. Bunu hem kendin için hem de başkaları için dene.
Eğer illa ki bir şey kıyaslamak istersen o zaman kendini sadece vicdan, merhamet, iyilik ve empati duygusu üzerinden kıyaslayıp onları daha iyi hale getirmeye çalışabilirsin.