Etiket: <span>Aile Danışmanı</span>

Aile Danışmanlığı Mutlu Bir Aile İçin

Aile Danışmanlığı

Aile danışma veya aile danışmanlığı olarak tanımlanan, ailelere yönelik danışmanlık hizmetlerinin tümünü kapsayan, ailenin tüm üyelerinin danışman ile görüşmesi ve ailenin bir bütün olarak psikolojik ve psikososyal yardım almasını sağlayan hizmet modeli giderek yaygınlaşmaktadır.

Aile danışması ülkemizde daha iyi tanınır hale gelmiştir. Aile danışma uygulamaları ve aile danışma eğitimleri çok yoğun talep görmektedir.

Aile danışmasında, aile danışma hizmetini almak için tüm üyeler başvurabileceği gibi, aile üyelerinden bir kısmı da aile danışma sürecine katılabilirler. Aile danışmanlığı yalnızca sorunlu ailelere yönelik değil, tüm ailelere yönelik bir hizmettir. Ailenin psikolojik, sosyal ve iletişim alanında danışmanlığa ihtiyaç duyması durumunda aile danışması hizmetine başvurulur.

Yrd. Doçent Dr. Hatice TOPÇU ERSOY
Uzman Psikolog
Aile Danışmanı

“Aile İçi Anlaşmazlıklarda Arabulucuk” konulu yazımızı da okuyabilirsiniz.

Çift Terapisi İlişki Terapisi

Çift Terapisti Psikolog Hatice Topçu Ersoy’dan Tavsiyeler

Birçok kişi evlilik terapisti tavsiye yazılarını okuyarak çift terapisi almaya karar veriyor. Size yardımcı olabilecek çift terapisti tavsiyelerini Psikolog Çift Terapisti Hatice Topçu Ersoy aktarıyor:

Psikolog Hatice Topçu Ersoy, sağlıklı bir evlilik için bazı önemli noktaların altını çiziyor. İlk olarak, evlilik öncesinde önemli konuların konuşulması ve çiftlerin beklentilerini netleştirmesi gerektiğini vurguluyor. Beklentiler ve rollerin baştan konuşulmaması ilerleyen dönemlerde ilişki sorunlarına yol açabilir. Çiftlerin birbirlerinin farklılıklarını kabul etmesi, ilişkilerde uyumu artırır. Duygusal ihtiyaçların açıkça ifade edilmesi, iletişimin güçlenmesi ve karşılıklı saygı, sağlıklı bir ilişki için kritik unsurlar olarak öne çıkıyor.

Çift Terapisti İzmir Randevu için tıklayın

Kafanızdaki ‘iyi’ eş modelinden vazgeçin

Bazı bireylerin eşlerini başkalarının eşleriyle kıyasladıklarına şahit oluruz. “Keşke benim eşim de ….. gibi olsaydı” diye düşünen eşler vardır. Oysa standart iyi eş modeli yoktur. Her birey kendine en uygun eşi aramalıdır. Toplum standartlarına uygun olduğunu düşündüğü bir kişiyle hayatını birleştiren birey mutlu olamayabilir. Örneğin, hareketli, girişken bir birey, ağırbaşlı, fazla konuşmayan bir kişinin ‘iyi eş’ olduğuna inanıyorsa ve böyle biri ile evlenmişse bir süre sonra sorun yaşayacaktır. Yeterli paylaşım yaşayamadığını düşünecek ve evliliğinden tatmin olmayacaktır. Bu tarz bir evlilikte olduğu gibi toplumun beğenilerini esas alarak evlenen ve kendi tercihlerini ikinci plana iten bütün bireyler için aynı risk söz konusudur. Aynen bunun gibi evli olup da birtakım kıyaslamalardan dolayı eşinin yetersiz olduğunu düşünen bireylerin sayısı da oldukça fazladır.

Eşinizin farklılıklarına saygıyla bakın

Eşlerin geçmişlerine, büyüdükleri ortamlara ve yaşadıkları olaylara bağlı olarak farklı bakış açıları ve farklı duyguları olabilir. Ancak bu farklılıklar bir eşin doğru, diğerinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Sadece eşlerin birbirinden farklı düşünce ve duygulara sahip oldukları anlamına gelir. Her ne kadar benzerliklerin uzun süreli ilişkilerde ve evliliklerde uyumu artırdığı bilinse de, her zaman ya da her konuda benzerlik mümkün olmadığına göre farklılıklarla nasıl baş edileceğinin bilinmesi ve farklılıklara hazırlıklı olunması, ilişkinin devamı açısından gereklidir. Eşinizin sizden farklı düşünmesine ve davranmasına izin vermeyi öğrenmeniz çok önemli ve aynı zamanda çok zordur. Onun farklı düşünmesini evliliğiniz için bir tehdit olarak görmemelisiniz. Ancak ilişkinizi etkileyen, ortak hareket edilmesini gerektiren, sizi de ilgilendiren konularda fikir birliğine varılması gerekir. Bunun dışındaki konularda eşlerin birbirlerinin farklılıklarına saygılı olmaları gerekir.

Kadınlarla erkeklerin farklı olduğunu unutmayın

Günümüzde kadın-erkek ilişkilerinde eşitliğe fazla vurgu yapılmakta ve bu nedenle kadınlarla erkeklerin birbirlerinden farklı oldukları gerçeği gözden kaçırılmaktadır. Her konuda eşit olmak uğruna hem kadınlar, hem de erkekler kendi cinsiyet rollerinin dışına çıkmakta ve bu durum ilişkilerde sorunlara yol açmaktadır. Örneğin, eşi kadar ‘güçlü’ olmaya çalışan kadın, evde otorite kurmaya çalışmakta ve bunun sonucunda eşler arasında güç mücadelesi yaşanmaktadır. Erkekler ev yönetiminde kadınlar kadar yetenekli olmadıkları halde, özellikle çalışan kadınlar ev işlerini eşleri ile eşit olarak paylaşmayı istiyorlar ancak çoğu kez beklentilerine karşılık bulamayıp, hayal kırıklığı yaşıyorlar ve bu da ilişkiyi olumsuz etkiliyor.

Farklı olmak bir tarafın diğerinden üstün olduğu anlamına gelmiyor ancak kadınların ve erkeklerin daha yetenekli ve güçlü oldukları alanların bilinmesi ve kabul edilmesi gerekir.

Bu farklılıklardan bazıları şöyledir:

Kadınlar karar verirken duygusal davranırlar, erkekler daha mantıklı kararlar verirler.

Kadınlar için paylaşım, yakınlık önemliyken, erkekler için güç, para, iktidar, saygınlık önemlidir.

Kadınlar için iletişim, duyguları paylaşmak daha önemlidir. Kadınlar erkeklere göre problemlerini daha kolay paylaşırlar, daha kolay yardım isterler. Erkeklerse, duygu paylaşımı ve iletişime kadınlar kadar ihtiyaç duymazlar ve yardım istemek konusunda kadınlar kadar rahat davranamazlar.

Kadınlar için ev yaşantısı daha önemlidir, evde daha çok zaman geçirebilirler. Misafir ağırlama, arkadaşlarını eve davet etme vb. durumlarla kadınlar daha ilgilidir. Erkekler, kadınlara göre ev dışında daha fazla zaman geçirirler, örneğin, arkadaşlarla dışarıda zaman geçirme, maça gitme, araba yarışı vb. açık hava etkinliklerine daha fazla katılırlar.

Eşinizle iletişiminize dikkat edin

Düşüncelerinizi, duygu ve kızgınlıklarınızı uygun sözcüklerle birbirinize aktarın. Birbirinizin sözünü kesmeden dinleyin. Duygularınız konusunda birbirinizi yargılamayın; duyguların tartışmasını yapmayın. Eşinizi sorgular ve suçlar tarzda soru sormayın. Ben dilini kullanın “ben bu sözünden veya davranışından dolayı üzüldüm, ben hayal kırıklığı yaşadım” vb.

Açık ve dürüst olun. Birbirinize “yalnız kalma” hakkı tanıyın.

Eşinizin özel zevklerine ilginizi belli edin. Eleştirilerinizin yıkıcı olmamasına özen gösterin; eşinizin olumlu davranışlarını ödüllendirin. Akşam yemeklerinde bir arada olmaya, içten ve sıcak sohbetlerde bulunmaya gayret edin. Özel günlerinizi unutmayın. Sürprizler hazırlayın.

Eşinize onaylayıcı sözler söyleyin

Taleplerden çok iltifatlar, cesaret verici sözler ve ricalar eşinizin öz değerini onaylar, yakınlık sağlar. Eşinizin hayallerini, ilgi alanlarını ve yeteneklerini paylaşmasına izin verin. Empatik (kendinizi eşinizin yerine koyarak) içtenlikle dinleyin, onu cesaretlendirin ve mümkün olan her şekilde bu hedefleri başarmasına yardımcı olmaya çalışın.

Son günlerdeki ilişkinizin belli özelliklerini gözden geçirin. Ses tonunuz yükseldi mi, davranışlarınız alaycı veya bakış açınız yargılayıcı oldu mu? Özellikle eşinizin başarısız olduğu noktalara mı odaklandınız? Bu konuları araştırın ve telafi etmeye çalışın.

İletişim modelleri açısından ilişkinizin tarzını değerlendirin. Sözleriniz ricalar, öneriler ve yol gösterme şeklinde mi? Yoksa talepler, ültimatomlar ve hatta tehditleri mi ima ediyor.

Eşinizde takdir ettiğiniz özelliklerin bir listesini yapın ve haftada bir kez listeye dayanarak eşinize iltifatlarda bulunun.

Evliliğin daima ilgiye ihtiyacı vardır. Eşler birbirlerinin ihtiyaçlarına ve beklentilerine duyarlı bir şekilde yaklaşır ve ilişkilerindeki değişikliklere uyum sağlayabilirlerse sorunlar daha kolay aşılır.

Sözlerin gücünün insanların ve hatta ulusların kaderini nasıl belirlediğini tartışın. Sözler bizi nasıl bağlar, kendimiz ve çevremizdeki dünya hakkındaki görüşlerimizi nasıl şekillendirir. Ağzımızdan çıkacak her söz olumlu veya olumsuz, mutlak davranış olarak bize geri dönecektir. Unutmayın ki; söz ağızdan çıkana dek size esir, çıktıktan sonra siz ona esirsiniz!

Nitelikli beraberlik fırsatları yaratın

Paylaşarak, dinleyerek ve birlikte anlamlı faaliyetlere katılarak yaşanan nitelikli beraberlik, gerçekten değer verdiğimizi ve birbirimizden hoşlandığımızı anlatır.

“İşim çok yorucu” demek, eşinizle nitelikli beraberlik yaşamamak için bir bahane olabilir. Fakat başarı ve maddi olarak sunulanlar, yakınlığın yerini tutamaz. Eşinizle birlikte, sorumluluklarınızı, yeterli nitelikli beraberliğe izin verecek şekilde dengeleyecek bir plan yapın. Elden çıkaracaklarınız konusunda fedakar olun.

Kendi öncelikler listenizi yapın ve gelecek ay iki maddesini gerçekleştirmeye söz verin.

Eşinizin karşılaştığı son büyük soruna veya mücadeleye tekrar bakın. Aşağıdakileri daha iyi başarabilmenin yollarını yazın:

daha az öğüt, daha çok paylaşma

daha çok anlayış, daha az çözüm

daha çok soru, daha az sonuç

kişiye daha çok, soruna daha az dikkat

Paylaşılan faaliyetlerin evliliğinizde ne kadar önemli olduğunu keşfedin. Sizi çok yakınlaştıran ve sıcak bir anı olmaya devam eden üç yaşantıyı seçin. Bu deneyimler, nitelikli beraberlik içeriyor muydu? Güçlü “anı” olma potansiyeline sahip yeni bir faaliyet planlayın.

Yaşamınızda duyguların rolü konusunda dürüst olun. Onların sağlıklı olarak ifade edilmesi ne zaman bir sorunun sağlıklı bir çözüme ulaşmasına veya olumlu bir olayı tamamlamaya katkıda bulundu? Duygularınızdan korkuyor ve onları bastırıyor musunuz ya da onları çarpıtıyor musunuz? İletişiminizin duygusal yönü nasıl gelişebilir?

Birlikte yapılan faaliyetlerin her iki eşin de hoşlandığı alan çerçevesinde yaratılması gerektiği fikrini tartışın. İkinci en iyi senaryo ise, eşinizin, ilk etapta paylaşmadığınız ilgi alanına, kalbiniz ve zihniniz kadar, zamanınızı da ayırmaktır.

‘Mükemmel eş’ olmaya çalışmayın

Yeni evli her genç kadın, ev yönetiminde usta olduğunu kocasına kanıtlamak ister. Çalışan kadın da, ev kadını da aynı hevesle ev yönetimine hakim olmak ister. Başlangıçta kadın, eşinin sevdiği yemekleri hazırlayarak, sofra alışkanlıklarını, çayını kaç şekerli içtiğini bir çırpıda öğrenip sanki kırk yıllık evliymişler gibi eşinin her isteğini o daha bir şey söylemeden yerine getirmeye çalışır. Çocukluğunda arkadaşlarıyla oynadığı ‘evcilik oyunu’nu tekrarlar gibidir. Erkek de kadından geri kalmaz. Eşinin yaptığı her yemeği, ‘çok lezzetli olmuş’ diyerek yemeye çalışır. Evde yaptığı her düzenlemeyi beğenmiş görünür. Eşinin isteklerini yerine getirmek için çaba harcar.

Bir süre sonra kadın da erkek de bu evcilik oyunundan sıkılmaya başlar. İlk şikayet kadından gelir: “Gün boyu onu memnun etmek için çalışıp çabalıyorum. Eve bir karış suratla geliyor, bir tatlı sözle gönlümü almayı denemiyor. Ben bu evin kölesi miyim?”

Erkeğin de kendi açısından şikayetleri peş peşe sıralanır: “Doğru dürüst yemek pişirmesini öğrenemedi. Annemi kendisine örnek alsa ya. Akşamları, ben yorgun argın eve geliyorum. Hanımefendi benimle hiç ilgilenmiyor. Bir köşeye çekilip oturuyor.”

Aslında yeni evli bir çiftin birbirinden bu kadar çabuk şikayete başlaması pekala önlenebilir. Evliliği bir oyun olarak düşünüp, rolünü başarıyla oynamaya çalışmak, kısa zamanda bu başrol oyuncularını yorgun düşürür. Kadın da erkek de mükemmel eş rolüne kendilerini kaptırmak yerine doğal davransalar, kısa sürede şikayete başlamazlar.

Eşinizle görev dağılımını netleştirin

Her beraberlikte eşler arasındaki görev dağılımının tanımlanması, ilişkinin uyumlu devam etmesi açısından çok önemli. Ev içindeki ve dışarıdaki sorumlulukların eşler arasında paylaşılması ve hangi sorumluluğun kime ait olduğunun net olarak belirlenmesi gerekir. Bu sorunun çözümünü kendi haline bırakırsanız, “her şeyi ben yapıyorum”, “evin yükü benim omuzlarımda” gibi yakınmalar kaçınılmaz olur. Zorlama ya da ‘adil’ (veya katı) bir değiş-tokuştan ziyade karşılıklı saygıya dayanan düzenlemeler yapın.

Önce kendinizi sorgulayın

İşin neresinden bakarsak bakalım, konu yine gelip tek bir gerçeğe dayanıyor: ‘ben’. Problemi problem yapan aslında sorunun kendisi değil, bizim algılayış biçimimizdir. Bir olayı veya bir kişinin tutumunu herkes farklı yorumlayabilir. Bu durumda kendimize şu soruları sormamız gerekir: “Benim ilişki kurma biçimim nasıl? Karşımdaki insana kendisini nasıl hissettiriyorum? Onu nasıl yorumluyorum ve ondan ne bekliyorum?”

Hatalar, yanlışlıklar iki taraftan da kaynaklandığı halde “kim daha haklı?” diye adeta “mahkeme” kurulur. “Evliliğimiz boyunca kavgaları hiç ben başlatmadım. “Sen hep bana kötü davrandın, beni aşağıladın”. “Bütün sorunlar senden kaynaklanıyor”. vb. sözler hiç işe yaramaz. Önce kendimize bakmamız ve “ben nerede hata yapıyorum, yanlışım ne olabilir?” diye düşünmemiz gerekir. Sürekli karşı tarafı haksız görmek kolaycı bir yaklaşımdır. “Ya bana iyi bir neden göster, söylediklerimi çürüt, ya da benim söylediklerimi kabul et” yaklaşımı evlilikle iş ilişkisini karıştırmanın bir sonucudur. Evlilikte, duygular, düşünceler, cinsellik ve daha birçok değişken rol oynar. Kendimizi “haklı çıkarmak” için mantıksal gerekçeler ileri sürmek kendi kendimizi aldatmaktan ibarettir.

Eski ilişkilerinizi saklamayın

Genelde çiftler eskide kalan beraberliklerinden bahsetmeyi sevmez. Belki beraber olduğunuz kişi geçmişinizi tüm ince ayrıntısına kadar bilmek zorunda değil. Fakat geçmiş hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkabilir ve o zaman açıklamak daha zor olabilir. Geçmişinizle ilgili bilinmesi gereken konular varsa, birlikte olduğunuz kişiye bunları anlatmanın ilişkinizin karşılıklı güven üzerine gelişmesi açısından çok önemli olduğunu asla unutmayın.

Sorunları tek tek çözün

Evliliklerde sık yapılan hatalardan biri de problemleri birleştirerek hepsini aynı anda gündeme getirmek ya da bir konuyu tartışırken diğer konuları da işin içine katmaktır. Bu hiçbir problemin çözülememesine yol açar. Üstelik gerilimin iyice tırmanmasına ve çiftlerin iletişiminin bozulmasına da neden olur. Bu nedenle yaşadığınız sorunları öncelik sırasına koyun ve en öncelikli olan problemden başlayarak tek tek ele alın.

Sorunlarınızın çözümünü ertelemeyin

Evliliklerde yapılan en büyük hatalardan biri yaşanan sorunların çözümünü çeşitli sebeplerle ertelemektir. “Nasıl olsa zamanla düzelir.” “Niçin ilk adımı ben atayım ki?” “Hatasını anlasın” gibi düşüncelerle eşinizle konuşmamak sadece ilişkinize zarar vermek anlamına gelir. Bu tarz yaklaşımlarla sorunların çözümünü ertelemek zaman kaybına neden olur. “Fazla üstünde durursam sorun iyice büyür” kaygısıyla hareket ederek yaşadığı sorunları çözmek için girişimde bulunmayan, problemleri eşi ile paylaşmayan bireyler için zaman içinde sorunların katlanarak büyümesi ve tahammül sınırını zorlayacak düzeye ulaşması kaçınılmazdır. Ayrıca geç kalındığı için sorunların çözümü çok daha zor hale gelir. Sorunları paylaşmak yerine içine atmak kişilerin sabırlarının tükenmesine neden olur. Tahammül gücü azalmış olan kişinin halihazırdaki problemlerle baş etme gücü kalmaz. Bu durumu günümüzde birçok çift yaşamakta ve birçok evlilik bu nedenle ciddi biçimde zarar görmektedir. Oysa yaşanan sorunları görmezden gelmek ya da ertelemek yerine yapıcı bir biçimde çözüm yoluna gidecek olursak sabrımızı ve enerjimizi doğru yerde ve zamanında kullanmış oluruz.

Sorunları ancak konuşarak çözebilirsiniz

Eşinin kendisini anlamadığından, önemsenmediğinden şikayetçi olan bir çok birey, yaşadığı bu sıkıntılardan eşini haberdar etmeme yolunu seçiyor. Bu kişiler “nasıl olsa beni yine dinlemeyecek, hem de kavga çıkacak” gibi düşüncelerle eşlerine hissettiklerini anlatmaktan kaçıyorlar. Bu kişilerin böyle düşünmelerine neden olan olaylar yaşanmış olabilir fakat unutulmaması gereken nokta, konuşmamanın sorunları halletmeyeceğidir. Konuşulması halinde başarıya ulaşma ihtimali varken, konuşulmaması durumunda başarıya ulaşmak imkansızdır. Bu sebeple konuşmama seçeneği kullanılmamalıdır. Olması gereken, konuşmak, fakat nasıl konuşacağını bilerek konuşmaktır. Bu sebeple bu sorunu yaşayan bütün çiftlerin konuşmama kararlarına son vermeleri ve ümitsiz olmamaları gerekir.

Eşinizle konuşurken bazı noktaları dikkate almalısınız. Öncelikle konuşma sonucunda eşinizin anında sizi desteklemesini beklemeyin. Amaç sadece size olumlu tepki vermesi olmamalıdır. Eşiniz şayet o ana kadar hep tepkisel olduysa bir anda değişemez, bunu unutmayın. Amacınız kendinizi ifade etmek olmalıdır. Başlangıçta kendinizi ifade ederken ısrarcı olmamanız ve sadece eşinizin düşünmesini sağlamayı amaçlayarak konuşmanız daha yararlı olacaktır.

Eşinizle onu suçlarcasına konuşmamalısınız. Unutmayın, amacınız kendinizi ifade etmek, karşı tarafa hatalarını anlatmak değil. İletişime kapalı bir insan kendisine ilk etapta hataları gösterilecek olursa hatalarını kabul etmeyeceği gibi iletişimi o noktada bitirir. Bu sebeple ‘ben’ dilini kullanarak kendi duygu ve düşüncelerinizden bahsetmelisiniz. Mimikleriniz ve ses tonunuzda sertlik veya duygusallık olmamalı. Olabildiğince nötr yaklaşın. Göz yaşlarınızı silah olarak kullanmayın. Eşinizi anlamaya çalışın ve bunu eşinize hissettirin. Konuya yoğunlaşın, geçmişe veya yan konulara dalmayın. Unutmayın, eşinizle konuşarak istediğinizi kazanamasanız da, hiçbir şey kaybetmezsiniz.

Eşinizdeki küçük değişiklikleri fark edin ve pekiştirin

İnsanların uzun yıllar içinde ve birçok faktöre bağlı olarak gelişen kişiliklerinin kısa zamanda değişmesini beklemek elbette ki çok gerçek dışı bir beklenti olur. Bu nedenle eşinizde değişmesini istediğiniz özelliklerin birdenbire değil zaman içinde, yavaş yavaş değişebileceğini aklınızdan çıkarmayın. Ancak bu değişim sizin değil, eşinizin istemesiyle mümkün olabilir. Bu nedenle eşinizin hoşlanmadığınız yönlerini değiştirmeye çalışmak yerine, onun bu yönlerini görmesini sağlamaya çalışmalısınız ve değiştirip değiştirmeme kararını eşinize bırakmalısınız. Eşinizin değişme çabası varsa ve davranışlarında küçük de olsa değişiklikler oluyorsa bunu fark etmeniz ve pekiştirmeniz çok önemlidir.

Yaşadığınız sorunları eşinizin penceresinden de değerlendirmeyi deneyin

Evlilikte yaşanan problemler eşler için her zaman aynı anlama gelmez, aynı biçimde algılanmaz. Eşlerin birisine önemli görünen bir sorun diğeri tarafından önemsiz görülebilir ya da sorun olarak görülmeyebilir. Ayrıca yaşanan sorun eşleri eşit düzeyde etkilemeyebilir, bir tarafı daha fazla etkileyebilir ya da problemin ortaya çıkardığı sonuçlar tarafları farklı biçimlerde etkileyebilir. Bu nedenle evliliğinizde yaşadığınız sorunların eşiniz tarafından nasıl algılandığını ve eşinizi ne şekilde etkilediğini değerlendirmeniz önemlidir.

İlişkiniz için fedakarlık yapmaktan çekinmeyin

Her ilişkide olduğu gibi evlilikte de karşılıklı fedakarlık gereklidir. Eşlerin bazı istekleri örtüşmese de, bir orta yol bulunabilir. Fedakarlığı bir kişinin üstlenmesi, dengeyi bozar. Fedakarlığı sadece kadından beklemek çok yanlıştır, ancak ne yazık ki bizim toplumumuzda, kadın ailenin yükünü büyük ölçüde omuzlarında taşır.

Evlilikte bir kişinin hükmedici, bir kişinin de boyun eğici seçilmesi o evliliği en baştan çıkmaza sokar. Evlilikte kararlar ‘ben’ olarak değil, ‘biz’ olarak verilmeli. Bir davete söz verirken, eve misafir kabul ederken, eve bir eşya alınacağında ve benzer birçok durumda eşler birbirlerinin fikirlerini almalıdır.

Eşlerin kendilerine ait uğraşları olmalı

Bazı yeni evli çiftler her şeyi eşleri ile birlikte yapmak isterler, beraber katılabilecekleri aktiviteler bulurlar, her ikisinin de uğraşabileceği hobiler edinmeye çalışırlar, ortak bir arkadaş çevresi oluştururlar. Bunlar eşlerin her ikisini de mutlu ediyorsa sorun yok ancak bazen bir taraf kırılmasın diye diğer eş hoşlanmadığı halde katlanmak durumunda kalabilir. Bu durumda eşler kendilerine göre uğraşlar bulmalı ve her şeyi birlikte yapmak konusunda ısrarcı olmamalıdır. Eşinizle her şeyi paylaşmak uğruna sadece size ait hedef ve hayallerden vazgeçmeyin. Sadece bir ikilinin parçası değil, tek başınıza bir birey olduğunuzu unutmayın. Yaşam isteğinizi ve coşkunuzu artıracak, hayatınızı daha da güzelleştirecek bireysel planlarınızdan vazgeçmeyin. Evli çiftlerin kendilerine ait uğraşlara ve arkadaş çevrelerine sahip olmaları, kendilerine zaman ayırabilmeleri açısından da yararlıdır.

Eşinizi eleştirmekten vazgeçin

Burada kastedilen yapıcı olmayan, negatif eleştirilerdir. “Eşinizi eleştirir misiniz?” sorusuna genellikle “evet ama gerçekleri söylüyorum” cevabı sıklıkla verilir. Gerçek ya da değil, negatif anlamda yapılan eleştiriler genellikle iticidir. Çünkü doğruları söylüyorum dediğiniz şey sizin doğrularınızdır, genel geçer doğrular değildir. Yani siz, size göre haklı olabilirsiniz; ancak eşiniz sizin gibi düşünüyor mu acaba? Gelin birkaç eleştiri cümlesine ve bu cümlelerin taşıdığı anlamlara dikkat edelim. “Çok şişmansın”, “sürekli sorumsuzca davranıyorsun”, “televizyonkolik misin?”, “beni ve çocuklarını hiç düşünmüyorsun”, “konuşman hiç güzel değil” gibi… Bu örnek cümleler artırılabilir. Biz şimdi birkaçını ele alacak olursak, örneğin, eşine sürekli şişman olduğunu veya güzel konuşamadığını söyleyen birey bu yolla eşinin istediği kalıba girmesini bekler. Ancak bu cümleler kendi içinde; seni belli şartlara bağlı olarak seviyorum veya seni olduğun gibi kabul etmiyorum anlamını taşır. Sorumsuz, düşüncesiz gibi birtakım ithamlara maruz kalan birey için sorumlu olmanın veya düşünceli davranmanın standartları farklı olabilir. Bu durumda ise eşinin ne demek istediğini tam olarak anlamayacak ve eşinin kendisini acımasızca yargıladığını düşünecektir. Bir başka örnek vermek gerekirse, eşinizi televizyonkolik diye itham etmek yerine onunla sohbet etme ihtiyacı içinde olduğunuzu söyleyebilirsiniz. Böylece eşinizi hem yargılamamış, hem de desteğini almış olursunuz. Negatif eleştirilerle ve suçlamalarla bireyin amacına ulaşamayacağı açıktır. Eşinde birtakım değişiklikler oluşmasını isteyen veya bazı davranışlarının hatalı olduğunu düşünen birey, amaca yönelik davranmak zorundadır. Bu da ancak acımasız eleştirileri bir kenara bırakıp, neyi niçin istediğinizi eşinize belirterek, rahatsızlığını yaşadığınız konuda eşinizin desteğine ihtiyaç duyduğunuzu ona hissettirerek ve çözüm alternatifleri sunarak mümkün olur.

Eşinizin ailesinin aleyhinde konuşmayın

Evlilikte yapılan hatalardan biri, eşlerden birinin diğerinin ailesini olumsuz şekilde eleştirmesidir. Ailesi eleştirilen eş, savunucu pozisyona geçmektedir ya da kendisi de eşinin ailesini eleştirmektedir. Böylece ya tatsızlık büyümekte ya da kişi eşine hak verir görünse de içine atmakta ve bu bir birikim oluşturmaktadır. Kişi her ne kadar kendi ailesinden birisinin hatalı olduğunu bilse de, bu durumun olumsuz bir şekilde eleştirilmesi üzücü olmaktadır.

Evliliğin ilk dönemlerinde her iki tarafın ailesi de önemli rol oynarlar. Aile, kişinin hayata bakışının, davranışlarının, sahip olduğu değerlerin ve kalıplaşmış düşüncelerinin birinci derecede belirleyicisidir. Kişinin düşünce yapısında, hayat felsefesinde, aldığı eğitimin, arkadaşlarının, okuduğu kitapların etkisi olsa da en etkili kaynak ailedir. Bu nedenle eşlerin birbirlerinin ailelerine karşı saygılı davranmaları ve o ailenin kendi ailesinden farklı olduğunu kabul ederek, düzeyli ve iyi ilişkiler kurmanın yollarını bulmaları sanıldığından çok daha önemlidir.

Eşinizin ailesiyle iyi geçinin, aileleri karşı karşıya getirmeyin

Evliliğin ilk günlerinden itibaren eşler kendi aileleriyle yeni kurdukları aile arasında ne kadar uyumlu bir denge kurmuşlarsa evlilik o kadar sağlam temeller üzerine oturur. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki, karşılıklı birbirinin ailesiyle iyi ilişkiler içinde olan çiftlerin evliliklerindeki uyum düzeyi daha yüksektir. Eşlerin birbirinin ailesine karşı gösterdiği saygı kadar, ailelerin birbirine gösterdiği saygı da etkili olmaktadır. Çünkü aileler arasında yaşanan problemler, eşlerin evlilik ilişkilerine yansımakta ve ilişkinin olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır. Bu nedenle, her iki tarafın ailesinin arasında sorun yaşanmaması için gayret göstermek de eşlere düşen bir sorumluluktur. Elbette ki ailelerin birbirleri ile çok iyi anlaşmaları ve çok yakın olmaları gerekmez ancak aralarında gerginlikler yaşanmaması eşlerin uyumlu bir ilişkiyi sürdürebilmeleri açısından önemlidir. Ailelerin birbirleri ile çatışma içine girebilecekleri durumlarda, dengeyi sağlamak ve aileleri karşı karşıya gelmekten korumak eşlerin sorumluluğudur.

Evliliğinize ilişkin özel konuları annenizle paylaşmayın

Annelerin genellikle duygusal oldukları ve sürekli evlatlarını koruma içgüdüsüyle hareket ettikleri görülür. Bu gayet doğaldır. Fakat bu koruma güdüsü her ne kadar doğru olmasa bile zaman zaman evladını eşinden bile korumak istemeyle devam eder. Aslında bu da gayet doğaldır. Ancak bireylerin annelerinin bu özelliğini hesaba katmaları gerekir. Hem erkeklerin hem de bayanların annelerinin etkisi altında kalarak eşlerine kötü muamele edebildikleri görülür.

Genellikle kadınlar anneleri ile dertleşmek amacıyla ev içindeki hemen her türlü meseleyi anneleri ile paylaşmak isterler. Bir kadının annesiyle sorunlarını, duygularını paylaşması güzeldir, ancak ortada annenin dahil olmadığı, gizliliği olan bir aile yaşantısı vardır ve bazı konular aile sınırları içinde kalmalıdır. Paylaşım yaşanan konular özel veya eşin rahatsızlık duyacağı konular olmamalıdır. Hiçbir anne çocuğunun üzülmesini istemez ve bu nedenle yardımcı olmak amacıyla duygusal davranarak birtakım öneriler verebilir ve yorumlarda bulunabilir. Fakat anneler bu yaklaşımı sergilerken ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar objektif olamazlar. Çünkü anneler olayları genellikle yalnızca çocuklarının açısından değerlendirirler. Anneden gelen yorumlar nedeni ile eşinize tavır almanız evliliğinize zarar verebilir. Bu nedenle, anneyle evliliğe dair özel konular dışında paylaşım yaşanması gerekir. Bunun dışında annenizden gelen olumlu önerileri veya yapıcı olduğunu düşündüğünüz eleştirileri kendi süzgecinizden de geçirerek değerlendirebilir ve onlardan yararlanabilirsiniz.

Özellikle geleneksel çevrelerde, erkekler eşlerine değer veriyor olmanın basitlik göstergesi olduğu yanılgısı içinde olabilirler ve bu nedenle eşlerine değer veriyor olmaktan utanırlar. Annelerinin görüşlerini dikkate almamak, anneye karşı bir vefasızlık olarak görülür. Annelerinin eşleri ile ilgili eleştirilerini zihinlerine yerleştirir ve eşleriyle konuşmadan ve eşlerinin fikirlerini almadan saldırıya geçerler. Annesi ile eşi arasında bu problemi yaşayan erkeklerin de annelerinin duygusal davrandığını ve kayınvalide olma psikolojisini hesaba katmaları gerekir. Bu durum modern, eğitimli ve kentli bireylerde daha az görülmekle beraber, içinde yetiştiğimiz kültürün bir özelliği olduğu için az ya da çok etkilenmiş olduğumuzu bilmemiz gerekir.

Eşinizi eleştiriler karşısında yalnız bırakmayın, yanında olun

Eşiniz kendi ailesi, sizin aileniz ya da başka kişiler tarafından eleştiriye, suçlamaya veya sözel saldırıya maruz kalmışsa mutlaka onun yanında olduğunuzu ve ona destek olduğunuzu gösterin. Karşı tarafın eleştirilerine katılıyor ya da kısmen haklı buluyor olsanız bile o anda eşinizin yeterince zor durumda olduğunu düşünerek düşüncelerinizi paylaşmayı erteleyin. Başkalarının yanında eşlerin birbirlerini eleştirmeleri, eşlerini başkası ile karşılaştırmaları, başkalarını örnek göstermeleri, karşı tarafın hassas olduğu konularda espri yapmaları eşler arasında sorunlara yol açabilir.

Özellikle yeni evli çiftler diğerlerinin eşleri ile ilgili düşüncelerini merak edebilirler. Ancak başkalarının eşinizle ilgili anlattıkları her zaman hoşunuza gitmeyebilir. Eşinizin arkasından konuşan ve onunla ilgili olumsuz şeyler söyleyen kişileri mutlaka engelleyin. Çünkü o anda bu durumun sizi rahatsız etmediğini düşünseniz bile, daha sonra özellikle eşinize kızgın olduğunuz bir anda onunla ilgili söylenmiş olan olumsuz şeyleri hatırlayıp eşinize söyleyebilirsiniz ve bu da yeni bir problemin ortaya çıkmasına yol açar. Bu tür hatalar evliliğin ilk yıllarında sorunlara neden olmaktadır.

Eşinizle ev dışındaki paylaşımlarınızı artırın

Zaman zaman sadece eşinizle bir yerlere gitmek çok önemli ve özeldir. Ev dışında birlikte vakit geçirmek eşlerin birbirlerine zaman ayırdıkları anlamına gelir ve ilişkiyi canlandırır. Tabii buradan ev içindeki paylaşımların yararsız olduğu sonucu çıkarılmamalıdır. Eviniz her türlü durumu (dinlenme, rahatlama, ihtiyaç giderme, tartışma, eğlenme, misafir kabul etme vb.) yaşadığınız özel mekanınızdır. Bu sebeple de ayrı bir anlamı vardır. Ancak farklı mekanlar evliliğinizdeki monotonlukları ortadan kaldıracaktır. Her yeni mekan ayrı bir paylaşım ve heyecan demektir. Farklı ve hoş mekanlardaki pozitif duygularınız da eşinizle olan pozitif paylaşımlarınızı arttırır.

Eşinize küçük armağanlar alın

İster satın alınan veya elde yapılan objeler olsun, ister yalnızca eşiniz istediğinde orada olmanız olsun, armağanlar sevginin görsel ifadeleridir. Armağanlar, değer verdiğinizi gösterir.

Eşinize geçmişte verdiğiniz, takdir gören armağanların bir listesini yapın, onun zevklerini bilen diğer insanlardan bilgi alın ve eşinizin hoşuna gidecek hediyeler alın.

Fiziksel temastan çekinmeyin

Fiziksel ilişkinizi zenginleştirecek uygun dokunma tarzlarını belirleyin. Örneğin, arabaya girip çıkarken arzuladığınız fiziksel temasın boyutu nedir? Eğer her biriniz farklı hissediyorsanız, birbirinizi memnun etmeyi hedefleyen uzlaşmacı bir çözüme varın.

Sessizlik ve boş sözlerden ziyade, ona ilgili ve şefkatli bir dokunma ifadesi ile ulaşmak için bir yöntem bulun.

Fiziksel temas için gereksinimimizi kendi içimizde bile kabul etmemiz zordur. Eşiniz zihninizi okuyamaz. Eşinizle bunu konuşmak için açık bir sohbet ayarlayın. Özellikle cinsel alanda, vücudunuzda  beğenmediğiniz alanlarla veya güvensiz hissettiğiniz konularla ilgili kendinize ve eşinize karşı dürüst olun.

 

Yrd.Doç.Dr. Hatice TOPÇU ERSOY
Uzman Psikolog / Evlilik Terapisti / Aile Danışmanı